Cevap: Bu konuda Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin İ'tikâdnâme kitabında deniyor ki:
“Meleklere iman şöyle olmalıdır: Melekler, Allahü teâlânın kullarıdır. Ortakları, kızları değildir. Kâfirler, müşrikler, öyle zannettiler. Allahü teâlâ, meleklerin hepsini sever. Allahü teâlânın emirlerine itaat ederler, günah işlemezler, emirlere isyan etmezler. Erkek ve dişi değildirler, evlenmezler, çocukları olmaz. Hayat sahibi, diridirler. Allahü teâlâ, insanları yaratacağını buyurduğu zaman; (Ya Rabbi! Yeryüzünü ifsat edecek ve kan dökecek mahlukları mı yaratacaksın?) gibi meleklerin zelle denilen sualleri, bunların masum, günahsız olmalarına zarar vermez.
Sayısı en çok olan mahluk meleklerdir. Bunların sayılarını Allahü teâlâdan başka kimse bilmez. Göklerde, meleklerin ibadet etmedikleri, boş bir yer yoktur. Göklerin her yeri, rükuda veya secdede olan meleklerle doludur. Göklerde, yerlerde, otlarda, yıldızlarda, canlılarda, cansızlarda, yağmur damlalarında, ağaçların yapraklarında, her molekülde, her atomda, her reaksiyonda, her harekette, her şeyde meleklerin vazifeleri vardır. Her yerde, Allahü teâlânın emirlerini yaparlar. Allahü teâlâ ile mahlukları arasında vasıtadırlar. Bazıları, diğer meleklerin amiridir. Bazıları, Peygamberlere haber getirir.
Bazıları, insanların kalbine iyi düşünce getirir ki, buna ilham denir. Bazılarının, insanlardan ve bütün mahluklardan haberi yoktur. Allahü teâlânın cemali karşısında kendilerinden geçmişlerdir. Her birinin belli yeri vardır, oradan ayrılamazlar. Bazısının iki, bazısının dört veya daha çok kanadı vardır. Her hayvanın kanadı ve tayyarelerin, uçakların kanatları, kendilerinin yapısında olup, birbirlerine benzemediği gibi, meleklerin kanadı da, kendi cinslerindendir. İnsan, görmediği, bilmediği bireyin adını işitince, bunu bildiği şeyler gibi zannedip aldanır. Meleklerin kanatları vardır. İnanırız. Fakat, nasıl olduğunu bilemeyiz. Kiliselerde ve bazı mecmua, dergi ve filmlerde, 'melek' diye gösterilen kanatlı kadın resimleri uydurmadır. Müslümanlar böyle resim yapmaz. Müslüman olmayanların yaptığı bu bozuk resimleri doğru sanmamalı, din düşmanlarına aldanmamalıdır.”
***
Sual: Bidat, ibadet ve adet olarak yapılan şeyler aynı mıdır, farklı tarafları nelerdir?
Cevap: (Bidat) arabça bir kelimedir. Önceden olmayıp sonradan ortaya çıkarılan her şey demektir. Bu bakımdan, hem âdette, hem de ibadette yapılan değişiklikler, reformlar bidat olur. (Âdet) demek, karşılık olarak kıyamette sevab beklenilmeyen, yalnız dünya faydasını düşünerek yapılan şey demektir. (İbadet) bunun tersi olup, kıyamette karşılığında sevab beklenen şeydir. Eshâb-ı kiram ve tabiin zamanlarında bulunmayıp da, sonradan meydana çıkan her şey bidat olunca, âlimler bu bidatleri, mubah, müstehab, vacib ve haram diye kısımlara ayırmışlar. Müstehab ve vacib olanlara (Bidat-i hasene) demişlerdir.
Fakat, (Dinde bidat) demek, Eshâb-ı kiram zamanından ve tabiin zamanından sonra, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” izni olmadan, dinde yapılan eklemeler ve noksanlıklar, yani ibadet olarak yapılan, sevab olduğu düşünülen değişiklikler demektir. (Dinde reform) da, dinde bidat demektir. Âdetlerde yapılan değişiklikler, bu bidatin dışında kalmaktadır. Hadîs-i şeriflerde kötü olduğu bildirilen, dindeki bidatlerdir. Yani dinde reformlardır. Bunlar ibadetlere yardımcı değildirler. Hepsi, ibadetleri değiştirmekte, bozmaktadırlar. (Fâideli Bilgiler s. 434)