Cevap: İmâm-ı Gazâlî hazretleri konu ile alakalı olarak Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“Helal kazanabilmek için, önce helali öğrenmek lazımdır. Helal ve haram meydandadır. İkisi arasında şüpheli olanları tanımak güçtür. Şüphelilerden sakınmayan, harama düşer. Bunu tanıtmak geniş bir ilimdir. Mü'minûn sûresinin 52. âyetinde mealen;
(Ey Peygamberlerim, helal ve temiz yiyiniz ve bana layık ibadetler yapınız!) buyuruldu. Resûlullah efendimiz bunun için;
(Helal kazanmak her Müslümana farzdır) buyurdu.
Dünyalık kazanmak için çalışmak günah değildir. Dünyalık sevgisi, dünyaya gönül bağlamak günahtır. Resûlullah efendimiz, çeşitli hadîs-i şeriflerinde buyurdular ki:
(Bir kimse, hiç haram karıştırmadan, kırk gün helal yerse, Allahü teâlâ, onun kalbini nur ile doldurur. Kalbine, nehirler gibi hikmet akıtır. Dünya muhabbetini, kalbinden giderir.)
(Haram ile beslenen vücudun ateşte yanması daha iyidir.)
(Malın helalden mi, haramdan mı geldiğini düşünmeyenler, Cehenneme, neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara acımayacaktır.)
(İbadet on kısımdır, dokuz kısmı, helal kazanmaktır.)
(Helal kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günahsız olarak yatar. Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak kalkar.)
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Haramdan kaçınanlara hesap sormaya utanırım.)
(Bir dirhem faiz almak ve vermek, otuz zinadan daha günahtır.)
(Haram maldan verilen sadaka kabul edilmez. Saklanırsa, Cehenneme gidinceye kadar, ona yolluk olur.)
Hazret-i Ebu Bekir, hizmetçisinin getirdiği sütü içti. Sonra helalden olmadığını anlayınca, parmağını boğazına sokarak kay etti, çıkardı. O kadar zahmetle çıkardı ki, yanındakiler ölüyor sandılar. Sonra da;
“Ya Rabbi! Elimden geleni yaptım. Midemde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım!” diye yalvardı. Hazret-i Ömer de, Beyt-ülmâla ait zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içtiği zaman, böyle yapmıştı. Abdullah bin Ömer hazretleri buyurdu ki:
“Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça, kabul edilmez, faydası olmaz.”
***
Sual: Bir kitapta bildirilen hadîs-i şerifte, (Size, Allahü teâlânın kitabını ve ıtremi bıraktım) deniyor. Buradaki 'ıtre' ne demektir ve bununla ne anlatılmak istenmektedir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn kitabında deniyor ki:
“Hazret-i Câbirden rivayet olunmuştur. Resûlullah efendimizi arefe günü hacda gördüm hutbe okuyordu ve; (Ey insanlar! Size, onlara yapışıp, dalalete düşmemeniz için, Allahü teâlânın kitabını ve ıtrem ehl-i beytimi bıraktım) buyurduğunu işittim. Türpüştî hazretleri; “Itre için bazıları kişinin ıtresi, yakınları demektir, bazıları Resûlullah efendimizin ıtresi, Abdülmuttalib oğullarıdır, bazısı, kişinin ıtresi, ehl-i beytidir, yakın olsun, uzak olsun ev halkıdır dedi. Lügat, sözlük manası itibariyle de, kişinin ehl-i beyti ve kavminin yakınlarıdır. Resûlullah efendimizin ıtreden muratları, asabeleri ve ezvâc-ı tâhirâtıdır.”
Zeyd bin Erkam hazretleri rivayet eder. Resûlullah efendimiz buyurdular ki: (Muhakkak ben size, eğer benden sonra onlara tutunursanız, iki şey bırakıyorum. Birisi, diğerine nazaran daha büyüktür. Bu Kitabullahtır ki, gökten yere kadar uzanan iptir. İkincisi, ıtrem olan ehl-i beytimdir. Asla birbirlerinden ayrılmazlar. Ta ki benim havuzuma ulaşırlar. Siz de, o ikisinden yana ne yol ile halef olursunuz nazar ediniz.)
Tayyibî hazretleri buyurmuşlar ki; “Bir şeye tutunmak, ona bağlanmak, onu korumakla olur. Allahü teâlâ Hac sûresi 65. âyetinde mealen buyurur: (Elbette Allahü teâlâ semayı, yere düşmemesi için tutar. Ancak kıyamet günü kendi izni ile tutar.) Ancak layık olan şeye tutunulur. Tutunmak geçen yerlerde, tutunulan şey de bildirilmiştir ki, iptir. (Kitabullah, gökten yere kadar uzanan iptir) sözünde sanki insanlar, tabiatlarının, şehvetlerinin istediği şeylerin bulunduğu bir yerde durmuşlar, nefislerinin çirkin arzularını yerine getirmek isterken, Allahü teâlâ lütuf edip, insanların yükselmesini irade ederek, Kur’ân-ı kerim ipini onlara yaklaştırır. O ipe tutunanlar kurtulur. Orada kalanlar helak olur. Kur’ân-ı kerime tutunmak, onda bildirilenle amel etmek, yasak edilenden kaçmaktır. Itreye tutunmak, onlara muhabbettir. Yani ehl-i beyti sevmek, onların doğru yolunda, izinde yürümektir.”