Cevap: “Diş kaplatma ve dolgu meselesi hallolmuş, caiz olduğuna fetva verilmiştir. Zararı olmadığı bildirilmiştir” diyenler vardır. İttihatçılar zamanında din işlerine karışan siyaset adamlarının, sarıklı masonların, din büyüklerini kötülemek, din bilgilerini bozmak için söyledikleri, yazdıkları yıkıcı propagandalara fetva diyorlar. 1911 senesinde İstanbul’da ikinci baskısı yapılan Mecmû'a-i cedîde adındaki fetva kitabında; “Diş çukuru doldurulmuş kimse, gusül ederken, diş çukuruna su vasıl olmasa, bu vecihle gusül zaruret olsa, gusül caiz olur” denmektedir. Bu fetvayı 113. Şeyhülislâm Hasen Hayrullah Efendinin verdiği bildirilmektedir.
Halbuki, bu kitabın birinci baskısında bu fetva yazılı değildir. Hayrullah Efendi ise, ikinci defa olarak 11 Mayıs 1876'da Şeyhülislâm olmuş ve 26 Aralık 1877'de ayrılmıştır. Böyle fetvası olsaydı, kitabın birinci baskısında bulunması lazımdı. İkinci baskının önsözünde; “Birinci baskıda bulunmayan birkaç fetvayı, zamanımız Şeyhülislamı Mûsâ Kâzım Efendinin emri ile biz ekledik” denmektedir. Halbuki Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım ve Ürgüblü Mustafa Hayri Efendiler, hem İttihatçı, hem de mason idi. Her fetvanın sonunda, buna kaynak olan fıkıh kitabının adı ve bildirdiği şey yazılı olduğu hâlde, diş fetvası için böyle bir kaynak bildirilmemiştir.
Müslümanları yanlış yola sürüklemek için, sinsice hazırlanmış böyle yeni türeyen yazıları, fetva zannederek aldanmamalı, imanı, ibadetleri bozmamalıdır. Din adamı kılığındaki, dine zarar verenlere karşı uyanık olmalıdır.
***
Sual: Dünyanın yaratılması ile alakalı olan hadîsleri, bazı kimseler akla uymuyor diyerek inkâr etmektedirler. Böylelerinin sözünde gerçeklik payı olabilir mi?
Cevap: Dünyanın yaratılmasını anlatan hadîslere mevdu, uydurma demek, meçhule taş atmak demektir. Her hadîsin sahih olup olmaması uzun tetkik, araştırma ister. Akla uyup uymamasının bir kıymeti yoktur. Dinimiz, nakle dayanmaktadır. Nakil doğru olunca, inanmak lazımdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına yazıp bildirdikleri hadîs-i şeriflerin hepsi sahihtir, doğrudur.
***
Sual: Mezhepsizlerin kurduğu bir cemaatin en büyük maksadı, Ehl-i kıble arasındaki ayrılıkları yok etmek, Ehl-i sünnet ve ehl-i bidat olan çeşitli inanıştaki Müslümanları birleştirmek, ayrılıkları kaldırmak, hepsini süt ve şeker gibi faydalı ve tatlı hâle getirmek imiş. Kalplerinin birlikte atmasını, birisinin zararına, acısına hepsinin ortak olmasını sağlamak imiş. İnanışları ayrı ise de, Kelime-i şehadet getiren herkesin kardeş olduklarını bildirmek imiş. Bunu, (Ey Müslümanlar! Birbirinizle kardeş olunuz!) hadîs-i şerifindeki emre uymak için yapıyorlarmış. Hiçbir şeyde ayrılık yapmamak, birbirini kötülememek lâzım imiş. Böyle birleşmek, Allahü teâlânın emri, farzı imiş. Yalnız böyle birleşenlerin namazı, orucu, taatları kabul olur imiş. Böyle birleşmeyenler dünya ve ahiret saadetine kavuşmazmış. Hatta, Ehl-i kıble birbirlerini sevmedikçe, iman sahibi olamaz. Cennete giremezmiş. İnsanların her günahının af edilmeleri mümkün ise de, birbirleri ile geçimsizlikleri ve düşmanlıkları af edilmez imiş. Bu sözleri doğru mudur?
Cevap: Hindistan’ın büyük âlimlerinden Ahmed Rızâ hân Berilevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Fetâvel-Haremeyn) ismindeki fetva kitabında buyuruyor ki:
Yukarıdaki yazıların hepsi İslâmiyete uygun değildir. Müslümanlara zararlıdır. İnsanları dalâlete sürüklemektir. Böyle olduğunu, çeşitli hadîs-i şerifler ve din imamlarının sözleri göstermektedir. Bidat sahipleri ile görüşmeği yasaklayan ve onlardan uzaklaşmayı emir eden hadîs-i şeriflerden birkaçını bildirelim: (Sahîh-i Müslim)de Ebû Hüreyreden haber verilen hadîs-i şerifte, (Onlardan kaçınız! Sizi dalâlete götürmesinler. Fitneye düşürmesinler) buyuruldu. Ebû Dâvüdün Abdullah ibni Ömer’den haber verdiği hadîs-i şerifte, (Hasta olurlarsa, ziyaretlerine gitmeyiniz!) buyuruldu. İbni Mâcenin Cabir’den haber verdiği hadîs-i şerifte, (Karşılaşınca, onlara selam vermeyiniz!) buyuruldu. Ukaylînin Enes bin Malik’ten “radıyallahü teâlâ anh” haber verdiği hadîs-i şerifte, (Onlarla birlikte bulunmayınız! Onlarla birlikte yiyip içmeyiniz. Onlardan kız alıp vermeyiniz!) buyuruldu.
[Bu hadîs-i şerif, bidat sahipleri ile arkadaşlık etmeği, onlarla birlikte yiyip içmeği, onlardan kız alıp vermeği yasaklamaktadır. (Hindiyye) ve (Bahr-ür-râık) kitaplarının sahipleri “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” diyor ki, (Zındıklar, bâtıniler, ibâhîler ve inanışları küfre sebep olan bütün mezhepsizler, putlara, yani heykellere ve yıldızlara tapınanlar gibi müşriktirler. Bu müşriklerle evlenmek ve cariye olarak vaty etmek haramdır.)
Yukarıda yazılanlardan anlaşılıyor ki, dört mezhepten birinde bulunmayanın, yani Ehl-i sünnet olmayanın inanışı küfre sebep olursa, müşrik olur. Bunlarla nikâhlanmak ve kestiklerini yemek haram olur. Küfre sebep olmayanı, bidat ehli olup, bunlarla nikâhlanmak haram olmuyor. Nikâhları sahih oluyor ise de, bunlarla birlikte yaşamak, hatta selâmlaşmak, hadîs-i şeriflerle yasak edildiği için, bunlarla evlenmemelidir. Ehl-i sünnet ile evlenmelidir.] (Fâideli Bilgiler s. 426)
Mezhepsiz ve bidat ehlinin maksadı, melun şeytanın maksadıdır. Bilgisi az olan Müslümanları doğru yoldan kaydırmağa uğraşmaktadırlar. Müslümanları birleştirmek farzdır, sözleri ile yeni bir din ortaya koymaktadırlar. (İbadetler kabul olmaz. Böyle olmayanlar, berekete ve saadete kavuşamaz) sözleri de, Allahü teâlâya iftiradır. Bidat ehli ile çekişmeğe ve onları düşman bilmeğe günah demeleri ve bu günahı af olmaz bilmeleri ve affı imkânsızdır demeleri de, kendilerinin Ehl-i sünnet vel-cemâatin hak yolundan ayrıldıklarını ve âyet-i kerimeleri inkâr ettiklerini gösteriyor. Bir âyet-i kerimede mealen, (Allahü teâlâ, şirkten başka dilediği kimselerin bütün günahlarını af eder) ve (Allahü teâlâ, bütün günahları elbette af eder) buyuruldu. Onların, bu günahın affı imkânsızdır demeleri, bu âyet-i kerimeleri inkâr olmaktadır. (Allahın kulları, kardeşler olunuz!) hadîs-i şerifine de yanlış mana vermektedirler. Bu hadîs-i şerifin manası, (Umdet-ül-Kâri) ve başka kitaplarda da bildirildiği gibi, (Kardeşler olmanızı sağlayacak şeyleri yapınız!) demektir. Buna göre, bidat sahiplerinin, hak yolda bulunan Müslümanlarla kardeş olabilmeleri için, bidatlerini terk etmeleri ve sünnet-i saniyeyi kabul etmeleri lâzımdır. Bidatlerinde devam edip de, Ehl-i sünnet olan Müslümanları kendileri ile kardeş olmağa çağırmaları, açık bir dalâlet, sapıklık ve çirkin bir hiledir. (Fâideli Bilgiler s. 429)
***
Sual: Hanefi mezhebindeki bir Müslümanın, diş dolgusu, kaplaması sebebiyle Maliki veya Şafii mezhebini taklit etmesi takva mı olmaktadır?
Cevap: Dişini kaplatmış veya doldurtmuş olanların gusülde, abdestte ve namaz kılarken Maliki veya Şafii mezhebini taklid etmeleri takva değildir. Mezhep taklidi fetva yoludur, kurtuluş çaresidir. “Dinde meşakkat yoktur, kolaylık vardır” gibi sözleri zındıklar, silah olarak kullanarak, birçok farzları terk etmektedir. Bu sözün doğrusu, Allahü teâlânın bütün emirlerini yapmak kolaydır, zor bir şey emretmemiştir, demektir. Yoksa, imanı zayıf olanların dediği gibi, nefse güç gelen şeyleri, Allahü teâlâ affeder, herkes kolayına geleni yapmalıdır, O rahimdir, hepsini kabul eder, demek değildir. Diş dolgusu veya kaplaması için, Maliki veya Şafii mezheplerini taklit etmek meşakkat değildir.
***
Sual: Diş diplerinde meydana gelen, dartr veya kefeki denilen şeyler, gusle mâni olur mu ve bunlar sebebiyle de mezhep taklidi gerekir mi?
Cevap: Dartr veya kefeki denilen ve dişlerin dibinde hasıl olan kireçlenmeler, salgılardan, kendiliklerinden hasıl oldukları için ve buna mâni olan çare, ilaç bulunmadığı için, bunların mevcut olmasında zaruret vardır. İzale, yok edilmesinde haraç olanlar, derideki çıbanın, yaranın üstündeki zar, kabuk gibi olup, altlarını yıkamak, dört mezhepte de lazım olmaz. Bunun için, başka mezhebi taklit lazım olmaz.
***
Sual: Cenaze ve bayram namazını kaçırma tehlikesi olan bir kimse, abdesti yoksa su varken teyemmüm yapabilir mi?
Cevap: Abdestsiz veya gusülsüz kimse, cenaze ve bayram namazlarını kaçırmamak için, su var iken bile, teyemmüm edebilir. Cuma namazını ve beş vakit namazdan herhangi birinin vaktini kaçırmak korkusu olsa bile, su varken, teyemmüm edemez. Gusül veya abdest alması lazımdır. Namaz vakti kaçarsa, kaza eder. Mesela, sabah güneş doğması yakın iken uyanan kimse, cünüp ise ve hayız ve nifastan kesilmiş ise, acele gusül eder. Güneş doğarsa, sabah namazını, kerahet vakti, namaz kılması mekruh olan vakit çıkınca, sünneti ile birlikte kaza eder.
***
Sual: Bir kimse, Allahü teâlâya, baba, Allah baba dese, bu kimsenin imanına bir zarar gelir mi?
Cevap: Allahü teâlâya, Baba, Allah baba diyen kimsenin imanı gider yani kâfir olur.