Cevap: İmam-ı Muhammed Birgivînin (Tarîkat-i Muhammediyye) kitabının Nablüsî şerhi olan (Hadîka)da buyruluyor ki:
Buhârî ve Müslimin bildirdikleri hadîs-i şerifte, (Bildirdiğim bu dinde bulunmayan bir şey, sevab umarak meydana çıkarılırsa, bu şey red olunur) buyuruldu. Bu hadîs-i şerif gösteriyor ki, dinden ve ibadetten olmayan bir şeyin meydana çıkarılması bidat olmaz. Yemekte, içmekte, giyinmekte, ev yapmakta ve bineklerde olan yenilikler, değişiklikler, ibadet olan, yani Allahü teâlânın rızasını kazanmak için yapılan şeyler değildir. Böyle şeylerin yapılması, bir ibadeti bozmadığı veya dinin yasak ettiği bir şeyin yapılmasına sebep olmadığı zaman, bidat olmaz.
Taberânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildirdiği hadîs-i şerifte, (Müslümanlar, Peygamberlerinden sonra, Onun bildirdiği dinde bir bidat, herhangi bir yenilik yaparsa, bunun benzeri olan bir sünnet, aralarından kalkar) buyuruldu. Bu hadîs-i şerif gösteriyor ki, dünya işlerinde, âdet olan şeylerde, sevab beklemeden yapılan, yalnız dünyalık faydası olan veya dünya zararından koruyan, yahut zarar ve faydası düşünülmeyen inanış, söz, iş ve ahlaktan İslâmiyetin yasak etmediği bir değişiklik, yenilik yapmak bidat olmaz. Böyle değişiklikler, sünnetin ortadan kalkmasına sebep olmaz.
Taberânîdeki bir hadîs-i şerifte, (Bidat sahibi, bidatinden vazgeçinceye kadar, Allahü teâlâ, tevbesini kabul etmez) buyuruldu. Her günahtan sonra (Tevbe etmek) lâzımdır. Tevbenin doğru olması için, üç şart vardır: Günaha son vermek, yaptığına pişman olmak ve bir daha hiç yapmamağa azmetmek, karar vermek. Eğer kul hakkı da varsa, hakkını ödeyip, helallaşmak da lâzımdır. (Bidat sahibi) demek, bir bidati meydana çıkaran veya çıkmış bir bidati yapan demektir. (Bidat) demek, dinde bulunmayan bir inanışı, bir işi, bir sözü veya ahlâkı, sonradan ortaya çıkarmak veya dinde sonradan ortaya çıkmış böyle bir bozukluğu yaymak ve bundan sevab beklemek demedir. Bir günahı yapan kimsenin, başka günah için yaptığı tevbesi kabul olur. Bidat sahibi, bu bidatinden sevab beklemekte, iyi bir iş yaptığını sanmaktadır. Bunun için, tevbe etmeği düşünmez. (Fâideli Bilgiler s. 433)
***
Sual: İmam-ı Gazali gibi büyük âlimlerin kitaplarında uydurma hadîs olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Bunlara inanılır mı ve maksatları ne olabilir? Dört mezhepten birine uymayan kimse hakkında ne söylenebilir?
Cevap: Beydâvî ve imam-ı Gazali ve Celâleddîn-i Süyûtî ve Sadreddîn-i Konevî ve Senâüllahı pâni-pütî “rahimehümullahü teâlâ”, gibi en büyük âlimleri sahih hadîsle, uydurma hadîsi birbirinden ayıramayacak kadar bilgisiz sanmak, yahut, uydurma hadîsleri, bile bile, sahih hadîs olarak yazacak kadar dinsiz veyahut da, dinini kayırmaz ve vicdanı sızlamaz sanmak, çok büyük saygısızlık ve vicdansızlık ve insafsızlıktır. İslâm âlimleri hadîs-i şerifler üzerinde büyük bir titizlikle çalışmışlardır.
Akıllı ve insaflı bir kimse imam-ı Gazali gibi büyük bir âlimin kitaplarında uydurma hadîs vardır diyecek kadar küstahlaşan bir dinde reformcuya hiç inanır mı? O yüce âlimler “rahime-hümullahü teâlâ”, hadîs-i şerifleri anlayamamışlar da, talebelerinden ibni Teymiyye anlayabilmiş demek, Ehl-i sünnet âlimlerine düşman olanlardan başkasının söyleyebileceği bir şey değildir. İslâm âlimlerinin büyüklüğünü anlayamayanlar, o yüce imamları da, kendileri gibi kısa akılları, bozuk düşünceleri ile yazmış sanıyorlar. (Gazalinin muhakemesi, sosyal fikirlerin zararlı tesirleri altında kalmış) diyecek kadar aşağı kelimeler kullanıyorlar.
Onların her yazılarının, âyet-i kerimelerin ve hadîs-i şeriflerin izahı, açıklaması olduğunu kavrayamıyorlar. İmâm-ı Rabbânî hazretlerini öven bir kimse, bu sözünde samimi ise ve o yüce imamın yazılarını beğeniyorsa, bu yazılara uyması ve onun çok övdüğü Ehl-i sünnet âlimlerini beğenmesi, onlara karşı saygısızlık yapmaması lâzımdır. Âlimin kıymetini, ancak âlim anlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetini anlamamak, onları lekelemeğe, o mübarek zatlara toz kondurmağa kalkışmak, bu (Fırka-i naciye)den ayrılmak olur. Ehl-i sünnetten ayrılanın ya dalâlet sahibi sapık veya kâfir olacağı (El-besâir li-münkirit-tevessül) kitabında uzun yazılıdır. Hindistan âlimlerinden Ebû Muhammed Viltorînin (Hidâyet-ül-muvaffıkîn) kitabının altmışbeşinci sahifesinde bildirdiği gibi, Celâleyn tefsîri haşiyesinde Kehf sûresinin (izâ nesîte) âyetinde Allâme Ahmed Sâvî Mâlikî diyor ki, (Dört mezhepten başkasını taklid etmek câiz değildir.
Dört mezhepten birine uymayan kimse, dalalettedir. Başkalarını da dalâlete sürüklemektedir. Bunların bazıları da kâfir olmaktadır. Çünkü, küfre sebep olan yollardan biri, âyet-i kerimelerden ve hadîs-i şeriflerden ahkâm çıkarmağa kalkışmaktır.) (Fâideli Bilgiler s. 432)