Cevap: Fakir, muhtaç demektir. İslâmiyette, asli, temel ihtiyacından fazla ve kurban nisabı miktarı malı olmayana Fakir denir. Resûlullah efendimizin Allahü teâlâdan istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmektir. Abdüllah Dehlevî hazretleri, Dürr-ül-me'ârif kitabında buyuruyor ki:
“Tasavvufta fakir, muradı olmayan, yani Allahü teâlânın rızasından başka dileği olmayan demektir.” Böyle olan kimse nafaka olmayınca, sabır ve kanaat eder. Allahü teâlânın iradesinden razı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibadetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, İslâmiyete uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve ahiret saadetine kavuşmasına sebep olur. Fakat, nefsine uyarak, sabır ve kanaat etmeyen kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca, az verdin diye, itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.
***
Sual: Bir menfaat elde etmek için, devlet adamları ve zenginlerle görüşmek, dinimiz açısından uygun mudur?
Cevap: Bir menfaate kavuşmak düşüncesiyle, devlet adamları ve zenginlerle görüşmek, arkadaşlık yapmak tezellül olur. Zaruret olursa, bu müstesnadır. Böyle kimselerle karşılaşınca ve bunlara selam verirken eğilmek de tezellüldür, büyük günahtır. Bunlara ibadet için eğilmek ise, küfür olur yani imanı giderir.
***
Sual: Sevabı Peygamber efendimize olmak üzere kurban kesilebilir mi?
Cevap: Resûlullah efendimiz iki kurban keserdi. Biri kendisi için, biri de ümmeti için idi. Resûlullah efendimiz için de kurban kesmek müstehabdır ve çok sevaptır.
***
Sual: Evi, dükkânı olup da zor geçinen kimseye zekât verilebilir mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Hazânet-ül-müftîn ve Eşbâh kitaplarında deniyor ki:
“Evleri ve dükkânları olanın, aldığı kiraları, tarlası olanın, tarlasının mahsulü veya kirası, çoluk çocuğunu beslemeye yetişmezse, bu kimse fakir sayılır, zekât alması caiz olur.” Görüldüğü gibi burada fetva, İmâm-ı Muhammed'e göre verilmiştir.
***
Sual: Namazda olduğu gibi, hac ibadetinin de mutlaka yerine getirmesi gereken farzları var mıdır?
Cevap: Namazın, orucun farzları olduğu gibi, haccın da farzları vardır ve üçtür. Bu üç farzdan biri yapılmazsa hac sahih olmaz. Bu farzlar şunlardır:
1- İhramdır. İhram, niyet ile birlikte zikir yani telbiyeden ibaret olup, bazı şeyleri kendine yasak etmektir. Namazda iftitah tekbiri gibidir. Alameti, peştamal gibi, iki beyaz bez olup, biri belden aşağı sarılır, öteki, omuzlara sarılır. İple bağlanmaz, düğümlenmez. Bunun için kuşanılan bu iki beze ihram denildi. Tavafa başlarken, ihramın ortasını sağ koltuk altından geçirip, iki ucunu sol omuz üstüne getirmek sünnettir.
2- Arefe yani Zilhicce ayının dokuzuncu günü Arafat'ın, Vâdi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde Vakfeye durmak. Herkes, ehil olan imama karşı ayakta durup, ayakta duramazsa, oturup imamın duasını dinler. Sonra, oturabilir, yatabilir. Hacca geç giden bir kimse, doğru Arafat'a gider ve Tavâf-ı kudûm yapması lazım olmaz. Zilhiccenin dokuzuncu yani Arefe günü Arafat'ta bulunmayan veya Arafat'tan geçmeyen, hacı olmaz.
3- Kâbe-i muazzamayı Tavaf-ı ziyaret etmektir. Tavaf, Mescid-i haram içinde, Kâbe-i muazzama etrafında dönmek demektir. Dördü farz, üçü vacib olmak üzere yedi kere dönülür. Zemzem kuyusunun ve Makâm-ı İbrahimin dışından dolaşarak da tavaf etmek caizdir. Kadınların tavaf ederken, Kâbe'ye yaklaşmamalarının efdal olduğu Eşbâhda yazılıdır. Abdestin bozulma ihtimali çoksa, Şafiilerin Hanefi veya Malikiyi taklit etmesi lazım olur. Tavafı mescit dışından yapmak caiz değildir. Tavafa niyet etmek, ayrıca farzdır. Tavaf-ı ziyareti, Arafat'tan sonra yapmak da farzdır. Tavaf ederken ve sa'y ederken, ezan okunursa, bunlar bırakılıp, namazdan sonra tamamlanır.
***
Sual: Arefe günü, sedye ile Arafat'tan geçirilen bir kimsenin haccı kabul olur mu?
Cevap: Hacca giden bir kimse, Arefe günü, öğle ezanından bayramın birinci günü, sabah namazı vaktine kadar olan zaman içinde, biraz Arafat'ta dursa veya ihramlı olarak Arafat'tan geçse, baygın iken sedye içinde taşınarak nüsükler yaptırılırsa, Arefe günü olduğunu bilmeyerek, Arafat'ta dursa, haccı sahih olur. O yerin Arafat olduğunu bilmek ve niyet etmek lazım değildir.