Cevap: Konu ile alakalı olarak Kâdî zâde Ahmet efendi, Birgivî şerhinde buyuruyor ki:
“Bir kafir, bir kelime-i tevhid söylemekle mümin olduğu gibi, bir mümin de, bir söz söylemekle kafir olur. Erkek veya kadın inadi küfür ile mürted olunca, nikahı fesih olup gider ki, bu talak demek değildir. Bunun için, üçten fazla imanını ve nikahını tazelemeleri, hullesiz caiz olur.”
Yalnız birinin nikahı tazelemesi yetişmez. Erkek ile zevcesinin, iki şahit yanında nikâhı tazelemeleri lazımdır. Şafii mezhebinde iddet zamanı içinde tevbe ederse, tecdîd-i nikah lazım olmaz. Hanefi mezhebinde olan, kolaylık olması için, nikahını yenilemeye, zevcesinden, hanımından vekalet almalı, iki şahit yanında;
“Öteden beri nikahım altında bulunan zevcemi, onun tarafından vekil olarak ve tarafımdan asil olarak kendime tezvic ettim” demelidir. Camide cemaatin çok olduğu bir namazın duasından sonra, imam efendi, tecdîd-i iman ve nikah duasını cemaat ile birlikte okursa, cemaat birbirlerine şahit olmuş ve böylece de, nikahları tazelenmiş olur.
***
Sual: İmanı korumak için ne yapmalıdır, bunun için sabah, akşam okunacak bir dua var mıdır?
Cevap: Son nefeste Müslümanın tevbe etmesi sahih olur. Fakat, kafirin imana gelmesi sahih olmaz. İmanı korumak için her Müslüman, sabah ve akşam, şu iman duasını okumalıdır:
(Allahümme innî e'ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a'lemü ve estagfirü-ke li-mâ lâ-a'lemü inneke ente allâmülguyûb.)
Sabah duası gece yarısında okumağa başlanır. Akşam duası zevalden, öğleden itibaren başlar. Mürted olduğunu yani dinden döndüğünü, çıktığını inkar etmek de, tevbe olur.
***
Sual: Kabrin sıkması, Müslümanların iyilerine de azab şeklinde mi yoksa nimet şeklinde mi olur?
Cevap: Kabir sıkması, kafirlere azab, müminlere ise, ikram içindir. Mesela bir anne kaybolan çocuğunu bulsa, sevinçten onu nasıl bağrına bastırırsa, kabir de salihleri böyle sıkar. Peygamber efendimiz:
(Ölü imansız ise, kabir onu öyle sıkar ki, kaburga kemikleri birbirine geçer. Kabirden kalkıncaya kadar azab içinde kalır.) buyurmuşlardır.
***
Sual: İnsanda Allahü teâlânın rızasına kavuşmak arzusunu yok eden, Müslümanın feyz almasına mâni olan en zararlı şey nedir?
Cevap: İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” ikiyüzaltmışıncı mektupta diyor ki, (Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi, her yere yayılmaktadır. Ahkâm-ı İslâmiyyeye uyan ve Onu seven Müslümanların kalplerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri olmaz. Kalplerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaştığı gibi, kemâle gelirler. Eshâb-ı kiram “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sohbetinde, böyle kemâle geldiler. Müslümanın feyz almasına mâni olan en zararlı şey, bid’at sahibi olmasıdır.)
Altmışbirinci mektupta diyor ki, (İnsanda Allahü teâlânın rızasına kavuşmak arzusunu yok eden en zararlı şey, yalancı, cahil tarikatçılardır. Bunların kitapları, sözleri, kalpleri karartır. Bunların tuzaklarına düşen kimse, sahte, cahil doktora giden hastaya benzer.) Hakiki Veliyi, yalancı sahte şeyhten ayıran en açık alâmet, hakiki Velinin vera’ ve takva sahibi olmasıdır. (Takvâ), Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak iman edip, haramlardan sakınmak demektir. Şüpheli olan şeylerden de sakınmağa (Vera’) denir. Ehl-i sünnet âlimleri, vera’ ve takva sahipleri idi. Muhammed Ma’sûm “rahmetullahi aleyh” (Mektûbât)ının ikinci cildinin 112. ci mektubundaki hadîs-i şerifte, (Vera’ sahibi ile birlikte oturmak ibadettir) buyuruldu.
Böyle İslâm âlimleri küfre sebep olan şeyleri ve haramları ve şüpheli olanları bildiren çok kitap yazdılar. İbni Nüceym-i Mısrînin “rahmetullahi aleyh” (El-kebâir) kitabı meşhurdur. Türkçe tercümesi ile birlikte, 1304 de İstanbul’da bastırılmıştır. Seyyid Abdülhakîm Arvâsînin “rahmetullahi aleyh” (Küfr ve kebâir) risâlesinde, üçyüzüç büyük günah ile yüzonbir küfre sebep olan şey yazılıdır. (Tam İlmihal s. 1053)