Cevap: Kalp, hem nefse, hem his uzuvlarına bağlıdır. His uzuvları ne ile meşgul olursa, kalp ona bağlanır. İnsan güzel bir şeyi görünce, güzel bir ses duyunca, tatlı bir şey alınca, kalp bunlara bağlanır.
Bu sevgi insanın elinde olmaz. İnsan güzel bir şey okuyunca, kalp, bunların manalarına, yazarına bağlanır.
Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, kalbe güzel geleni birbiri ile karıştırır. Kalp kuvvetli ise, hakiki güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır. Âyet-i kerimeler, hadîs-i şerifler, Evliyanın sözleri, dua, tesbih gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalınca ve nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz.
Kur’ân-ı kerim okuyunca veya dinleyince, zikir yapınca, ibadetleri yapınca, Allahü teâlâyı sever. Kalbi, nefsin elinden, baskısından kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi uyandırıp kuvvetlendirmek lâzımdır. Bu da, Resûlullaha uymakla olur. Muhammed aleyhisselâma uyarak, kalbini nefsinin pençesinden kurtaran bir kimse, bir Veliyi incelerse, onun Resûlullahın vârisi, Allahın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için, Allahın sevdiğini de çok sever. Fakat, sevebilmek kolay bir şey değildir. Nefsin sevdiklerini, kalbin sevdiği hakiki güzellikler sanarak aldananlar çok olmuş, felâkete sürüklenmişlerdir. (Tam İlmihal s. 1050)
***
Sual: Kalpleri birbirine bağlamak ve birbirinden istifade etmeleri nasıl olmaktadır?
Cevap: Elektrik, bakır tel ile iletiliyor. Radyo vericisi ile alıcısı, birbirine elektromanyetik titreşimlerle bağlanıyor. Kalpleri birbirine bağlayan bağın da, muhabbet olduğu (Mektûbât)ın dördüncü cildinin yirmibirinci mektubunda yazılıdır. Bir insan, bir Veliyi görüp konuşarak veya kitaplarını okuyarak, onun İslâmiyete tam bağlı olduğunu, derya gibi ilim sahibi olduğunu, güzel ahlâkını, herkese iyilik yaptığını anlayıp sever. Resûlullahı çok sevdiği için, Onun izinde bulunanı da sever. Fakat, bu güzel sıfatları sevmesi yetişmez. Bu sıfatların sahibini iyi tanıyıp sevmesi lâzımdır.
Çünkü, bu sıfatlar münafıklarda, kâfirlerde, masonlarda da görülebilir. Bunun için, mürşid olduğunu anlayıp, onu görmekten ve kendini göremeyince, şeklini, suretini kalbine, hayâline getirmekten zevk almak lâzımdır. Bu hâle (Râbıta) yapmak denir. Ona her zaman râbıta yaparak, görmüş gibi olur. His uzuvlarına tesir eden her şey kalbe de tesir eder. Güzel bir şeyi görmek kalbe tesir ettiği gibi, o şeyi düşünmek de kalbe tesir eder.
Yani, (Râbıta) yapmak, yanında bulunmak gibi olur. Ne kadar çok sevişirlerse, o kadar çok feyz alır. Ubeydüllah-ı Ahrâr, (Kalbi, mala, mülke ve her çeşit dünya işlerine bağlamak suç olmuyor da, bir mümine bağlamak niçin suç olsun?) buyurmuştur. (Tam İlmihal s. 1050)
***
Sual: Namazı kıldıktan, tesbihleri çektikten sonra nasıl dua etmeli, duada neler söylemeli, neler okumalıdır?
Cevap: Namazdan sonra yapılacak dua ile alakalı olarak Miftâh-ul Cennet kitabında, duada söylenecek ve okunacaklar hakkında şöyle bildirilmektedir:
“Elhamdülillahi Rabbil'âlemin. Essalâtü vesselâmü alâ resûlinâ Muhammedin ve Âlihî ve Sahbihî ecma'în. Ya Rabbi! Kıldığım namazı kabul eyle! Ahir ve akıbetimi hayr eyle. Son nefesimde Kelime-i tevhid söylememi nasib eyle. Ölmüşlerimi af ve mağfiret eyle. Allahümmagfir verham ve ente hayrürrâhimîn. Teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn. Allahümmagfir-lî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lilmü'minîne vel mü'minât yevme yekûmül hisâb. Ya Rabbi! Beni şeytan şerrinden, düşman şerrinden ve nefs-i emmârem şerrinden muhafaza eyle! Evimize iyilikler, helal ve hayırlı rızıklar ihsan eyle! Ehl-i islama selamet ihsan eyle! A'dây-ı müslimîni kahr ve perişan eyle! Kâfirlerle cihad etmekte olan Müslümanlara imdâd-i ilâhiyyen ile imdâd eyle! Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü annî. Ya Rabbi! Hastalarımıza şifa, dertli olanlarımıza deva ihsan eyle! Allahümme innî es'elükessıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnelhulkı verrıdâe bilkaderi bi-rahmetike yâ erhamerrâhimîn. Anama, babama, evlatlarıma, akraba, ahbabıma ve bütün din kardeşlerime hayırlı ömürler ve hüsn-i hulk, akl-ı selîm ve sıhhat ve âfiyet, rüşdü hidâyet ve istikâmet ihsan eyle ya Rabbi! Âmin. Velhamdü-lillâhi rabbil'âlemîn. Allahümme salli alâ..., Allahümme bârik alâ..., Allahümme Rabbenâ âtinâ... Velhamdü lillâhi Rabbil'âlemîn. Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah, estağfirullahel'azîm elkerîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etûbü ileyh.”
***
Sual: Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri, kendi anladıkları, kendi görüşleri midir?
Cevap: İman ve lazım olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan doğru öğrenip, kitaplara yazan İslâm âlimlerine, Ehl-i sünnet âlimleri denir. Bunlar, ictihad derecesine yükselmiş olan âlimlerdir. Bu âlimler, Kur’ân-ı kerimi, kendi akılları, görüşleri ile anlamaya kalkışmamış, yalnız Eshâb-ı kiramdan öğrendiklerine inanmışlardır. Bunlar, anladıklarını değil, Peygamber efendimizin bildirdiği doğru yolu yaymışlardır.