Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât Tercemesi 162. mektupta buyuruyor ki: Resûlullah “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” buyurdu ki, (Oruçlu olan kimse, hurma ile iftar etsin! Çünkü hurma bereketlidir). O Server “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, hurma ile iftar ederdi. Hurmanın bereketli olması şöyledir ki, onun ağacına (Nahle) denir. Bu ağacın yaradılışında, topluluk ve adalet vardır. İnsanın yaradılışı da böyledir. Bunun içindir ki, Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Nahle ağacına, Âdem oğullarının halasıdır dedi. (Halanız olan nahleye saygı gösteriniz!
Çünkü bu ağaç, Âdem aleyhisselâmın çamurundan kalan artıktan yaratılmıştır) buyurdu. Görülüyor ki, Nahle, Âdem aleyhisselâmın çamurundan yaratılmıştır. Nahleye bereket buyurması, bunda her şeyin bulunduğu için olsa gerektir. Bunun için, nahlenin meyvesi olan hurma yenince, insanın parçası, dokusu olur. Böylece hurmada bulunan her şey, insana da aktarılmış olur. Hurmada bulunan sonsuz üstünlükler, bunu yiyende de bulunur. Hurmayı yiyen herkes böyle olur ise de, oruçlu kimse, iftar zamanında, şehvetlerden ve dünyanın geçici zevklerinden temiz olduğu için, hurmadan pek çok istifade eder.
Anlattığımız faydaları daha tam ve daha olgun olur. O Server “aleyhi minessalevâti efdalühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ”, (Müminin sahurunun hurma ile olması ne güzeldir) buyurdu. Bu da belki, hurma insanın dokularına karışınca, insanın hakikatini tamamladığı içindir. Oruçlu iken, böyle şey olmadığı için, bunun karşılığı olarak sahurda hurma yemenin güzel olduğunu bildirmiştir. Hurma yemek, çeşitli yemekleri yemek gibi faydalı olmaktadır. Hurmanın bu bereketi, kendisinde her şey bulunduğu için, iftar zamanına kadar insanda kalır.
Hurmanın bu faydası, ancak İslâmiyete uygun olarak yenildiği, İslâmiyetten kıl ucu kadar ayrılık bulunmadığı zamandır. Tam faydasına kavuşmak için, bir ağacın bir meyvesi olarak değil, bildirdiğimiz topluluğunu, bereketini düşünerek yemek lâzımdır. Yalnız bir meyve olarak yenirse, yalnız madde, kalori faydası elde edilir. İşin iç yüzü bilinerek yenirse, bereketine kavuşulup, bâtını da besler. Bereketine kavuşmadan yemek kusur olur. İftarı erken, sahuru geç yapmakta da, bu incelik vardır. Vesselâm. (Mektûbât Tercemesi s.199)
***
Sual: Kaç çeşit oruç vardır?
Cevap: Oruç, onbeş nevdir: Üçü farz, üçü vacib, beşi haram, dördü sünnet.
Farz olan oruçlar, Ramazan ve kaza ve kefaret olanlardır.
Vacib olan oruçlar, nezr-i muayyen, nezr-i mutlak, başlanılmış olan nafile oruca gurûba kadar devam etmek.
Haram olan oruçlar, Ramazan bayramının ilk günü ve kurban bayramının dört günü olup, bu beş günde oruç tutmak haramdır.
Sünnet olan oruçlar, her ayın eyyâm-ı beyzi, savm-ı Dâvüd, pazartesi ve perşembe günleri, aşûre günü, arefe günü ve emsali mübarek günlerde tutulanlardır. Arabî ayların 13, 14 ve 15.ci günlerine (Eyyâm-ı beyz) denir. Senede birer gün oruç, ertesi günleri iftar etmeğe (Savm-ı Dâvûd) denir. (İslâm Âhlâkı s. 304)
***
Sual: Yevm-i şekde niyet nedir ve caiz midir? Niyet etmeyen ve öğleden önce yemek yiyenin durumu ne olur?
Cevap: Yevm-i şekde niyet, birkaç nevdir: Yevm-i şekde, Ramazana niyet etmek yahut başka vacibe niyet eylemek, yahut Ramazan ise, Ramazan orucu diye, Ramazan değil ise, nafileye veya gayr-ı vacibe niyet etmek kerahet ile câizdir. Diğer bir nev kerahetsiz câizdir. O da mutlak oruca niyet etmek, yahut Şabana, yani nafile oruca diye niyet etmek. (Yevm-i şek, şüpheli gün demektir. Havanın bulutlu olup, Ramazan ayı hilalinin görülmemesi sebebiyle Şâbân ayının otuzuncu günü mü, yoksa Ramazan-ı şerîfin ilk günü mü olduğu bilinmeyen, Şabanın yirmi dokuzundan sonra gelen gün demektir.)
Bir kimse Ramazan ise, niyet ettim, değil ise, niyetsizim dese, böyle niyet ederek oruç tutmak, hiç câiz değildir.
Ve dahi bir kimse, Ramazanda, fecre, yani tan yerinin ağarmasına kadar oruca niyet etmese ve öğleden önce yese, İmâm-ı a’zama göre kefaret lâzım gelmez. İmâmeyn katında, kefaret lâzım gelir. Çünkü, niyet edip, oruç tutması mümkün olduğu hâlde yemiştir. Ve eğer, öğleden sonra yese, -ittifakla- kefaret lâzım gelmez. (İslâm Âhlâkı s. 303)