Cevap: Allahü teâlânın emirlerini yapmamak, günahlardan sakınmamak, kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, İslâmiyete tam inanılmamasıdır. Mümin olmak için, yalnız kelime-i şehadeti söylemek yetişmez. Münafıklar da, bunu söylüyor. Kalpte iman bulunduğuna alamet, İslâmiyetin emirlerini severek yapmak, yasak ettiklerinden de severek uzaklaşmaktır. İslâmiyetin emirlerini yapabilmek, yasaklarından sakınabilmek için, dinde lazım olanları, öğrenmek ve öğretmek lazımdır. Din bilgilerini öğrenmeden, başka şeyler öğrenenler ve çocuklarına doğru din bilgisi öğretmeyenler aldanmaktadır. Geleceği temin etmek, acaba bunları elde etmek midir yoksa, Allahü teâlânın rızasını kazanmak mıdır? Niyetin doğru olması için korkmalı ve çok istiğfar etmelidir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Teheccüd zamanında tövbe, istiğfar etmek, Allahü teâlâya yalvarmak, günahlarını düşünmek, ayıplarını, kusurlarını hatırlamak, kıyametteki azapları düşünüp korkmak, Cehennemin sonsuz acılarından titremek lazımdır. Af ve mağfiret için çok yalvarmalıdır. O zaman ve her zaman yüz kere “Estağfirullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüv el hayyel kayyûme ve etûbü ileyh” demeli ve manasını düşünerek söylemelidir. Bunu ikindi namazından, tesbihlerden ve duadan sonra yüz defa okumalıdır. Abdestsiz okunabilir. Hadis-i şerifte; (Kıyamette, sayfasında çok istiğfar bulunanlara, müjdeler olsun!) buyuruldu.”
İstiğfar ve bütün dualar, temiz kalple söylenmez, yalnız ağızla söylenirse, faydası olmaz. İstiğfarı ağızla üç kere söyleyince, temiz kalp de söylemeye başlar. Günah işlemekle kararmış olan kalbin söylemesi için, ağızla çok söylemek lazımdır. Namaz kılmayanın ve haram lokma yiyenin kalbi kararır. Böyle kalplerin de söylemeye başlaması için, ağızla en az yetmiş kere istiğfar söylemelidir.
Fıkıh, ilmihal ve ahlak bilgilerini lüzumu kadar öğrenmek ve çoluk çocuğuna öğretmek, her Müslümana Farz-ı ayındır. Öğrenmeyenler ve çoluk çocuğuna öğretmeyenler büyük günah işlemiş olur. Öğrenmeye lüzum görmeyen, ehemmiyet vermeyenin ise, imanı gider. Dinini öğrenen ise, dünya ve ahiret felaketlerinden kurtulur.
***
Sual: Allahü teâlâya iman eden ve Peygamber efendimizi işitmeden ölen kimsenin ahiretteki durumu ne olacaktır? Peygamberleri işitip te inanmayan, inkar eden ile işitmeyenin durumu farklı mıdır?
Cevap: Allahü teâlâ, insanları mümin, Müslüman yapmağa mecbur değildir. Onun merhameti sonsuz olduğu gibi, azâbı da sonsuzdur. Adâleti de sonsuzdur. Dilediği kuluna sebepsiz olarak ve o istemeden, iman ihsan eder, verir. Kendi akl-ı selîmine uyarak, ahlâkı ve işleri iyi olanlara da, doğru olan, makbul olan imanı vereceği bildirilmiştir. Bir insanın imanlı ölüp ölmeyeceği son nefeste belli olur. Bütün ömrü iman ile geçip, son günlerinde imanı giden, imansız ölen kimse, kıyamette imansızlar arasında olur. İman ile ölmek için, her gün dua etmek lâzımdır. Allahü teâlâ, sonsuz merhametinden dolayı, Peygamberler göndererek, var ve bir olduğunu ve inanılması lâzım olan şeyleri, kullarına bildirdi. İman, Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiklerini tasdik etmek demektir. Peygamberi tasdik etmeyen, inkâr eden, kâfir olur. Kâfirler, Cehennemde sonsuz yanacaktır. Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmât” işitmeyen kimse, Allahü teâlânın var ve bir olduğunu düşünüp, yalnız buna iman eder ve Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmat” işitmeden ölürse, bu da Cennete girecektir. Bunu düşünmeyip, iman etmezse, Cennete girmeyecek. Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmât” inkâr etmediği için, Cehenneme de girmeyecektir. Kıyamet günü, hesaptan sonra, tekrar yok edilecektir. Cehennemde sonsuz yanmak, Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslimât” işitip de, inkâr etmenin cezasıdır. Böyle âlimler arasında “rahime-hümullahü teâlâ” (Allahü teâlânın varlığını düşünmeyip iman etmeyen Cehenneme girecektir) diyenler varsa da, bu söz Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” işittikten sonra düşünmeyen demektir. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 465)