Cevap: Bu konuda İhyâ-ül'ulûm kitabında deniyor ki:
“Kazâ-i mu'allak, Levh-i mahfûzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir.” Hadis-i şerifte;
(Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur) buyuruldu.
Duanın belayı def etmesi de, kaza ve kaderdendir. Kalkan oka siper olduğu, su yerden otun yetişmesine, havadaki oksijen gazının canlının hücrelerindeki gıda maddelerini yakıp hararet meydana gelmesine sebep olduğu gibi, dua da, Allahü teâlânın merhametinin gelmesine sebeptir. Bir hadis-i şerifte;
(Kazâ-i mu'allakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü, yalnız, ihsan, iyilik arttırır) buyuruldu. Allahü teâlânın takdirinin, yani kaderin, Levh-i mahfûzda yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen bela, kazâ-i mu'allak yani o kimsenin dua etmesi takdir edilmişse, dua eder, kabul olunca, belayı önler. Ecel-i kazâyı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, Ecel-i müsemmâ değişmez. Ecel-i kazâ, bir kimse, eğer iyi iş yapar, sadaka verirse ömrü altmış sene, bunları yapmazsa kırk sene diye takdir edilmesi gibidir. Vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin üç gün ömrü kalmışken akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile, ömrü otuz seneye uzar. Otuz yıl ömrü olan kimse de, akrabasını terk ettiği için, ömrü üç güne iner. Tefsîr-i Hâzinde deniyor ki:
“Takdir, ezelde Levh-i mahfûzda yazılmıştır. Sonradan bir şey yazılmaz. Levh-i mahfûzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması, kısalması, ezelde yazılmıştır. Buna kazâ-i mu'allak denir. Allahü teâlânın kaderi, yani ezelde ilmi nasıl ise, Levh-i mahfûzdaki değişiklikler, ona uygun olur. Hazret-i Ömer yaralanınca, Ka'bül-ahbâr hazretleri;
“Hazret-i Ömer daha yaşamak isteseydi, dua ederdi. Zira onun duası elbette kabul olur” dedi. Oradakiler;
-Nasıl böyle söylüyorsun, Allahü teâlâ mealen; (Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez) buyurdu, dediklerinde;
-Evet, ecel hazır olduğu vakit gecikmez. Ecel hasıl olmadan önce, sadaka, dua ve amel-i salih ile, ömür uzar. Zira Fâtır sûresinde mealen; (Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması hep yazılıdır) buyurulmaktadır dedi.
***
Sual: Namaz ne demektir ve ehemmiyeti nedir? Namaz kılarken nelere dikkat etmelidir?
Cevap: Kayyûm-i Rabbânî Muhammed Masûm Fârûkinin birinci cilt 14. mektubunda buyruluyor ki: İyi biliniz ki, namaz, dinin direğidir. Namaz kılan bir insan, dinini doğrultmuş olur. Namaz kılmayanın, dini yıkılır. Namazları, müstehab zamanlarında ve şartlarına ve edeblerine uygun olarak kılmalıdır. Bunlar, fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Namazları cemaat ile kılmalı ve birinci tekbiri imam ile birlikte almağa çalışmalıdır ve birinci safta yer bulmalıdır. [Cami’ye geç gelip, birinci safa geçmek için, safları yarmak, cemaate eziyet vermek haramdır.] Bunlardan biri yapılmazsa, matem tutmalıdır. Kâmil bir Müslüman, namaza durunca, sanki dünyadan çıkıp ahirete girer. Çünkü, dünyada Allahü teâlâya yaklaşmak, çok az nasip olur. Eğer nasip olursa, o da zılle, gölgeye, surete yakınlıktır. Ahiret ise, asla yakınlık yeridir. İşte namazda, ahirete girerek, burada nasip olan devletten hisse alır. Bu dünyada hasret ve firak ateşi ile yanan susuzlar, ancak namaz çeşmesinin hayat suyu ile serinleyip rahat bulur. Büyüklük ve mabûdluk sahrasında şaşırmış kalmış olanlar, namaz gelininin çadır etekleri altında vuslatın [matlûba kavuşmanın] kokusunu duyarak hayran olurlar. Allahü teâlânın Peygamberi “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Bir mümin namaz kılmağa başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile onun arasında bulunan perdeler kalkar. Cennette olan hûru’în onu karşılar. Bu hâl, namaz bitinceye kadar devam eder).
[(Dürr-i yektâ şerhi)nde diyor ki, (Kur’ân-ı kerimin birçok yerinde emir olunan (Salât) kelimesi, her gün beş vakitte, herkesin bildiği şekilde kılınan namazdır. Bu salâtin, hususi hareketleri yapmak ve hususi şeyleri okumak olduğu, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” tarafından bildirilmiş, kendisi de böyle kılmış olduğunu, Eshâb-ı kiram, Tâbi’îne, onlar da, Tebe’i tâbi’îne bildirmişler, her asırda bulunan âlimlerin haberleri, tevatür ile bizlere kadar gelmiştir. [Tevatür, bir haberin ağızdan ağıza yayılması demektir. Bu tevatür haberleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları ile, bütün dünyaya yayılmıştır.] Tarikat şeyhi olduğunu söyleyen bazı mülhid ve zındıklar, cahil Müslümanlara, (Sana namazı bağışladım. Artık kılma) yahut (Allahın ve Peygamberin emir ettiği namaz, herkesin yaptığı, yatıp kalkmak ve belli şeyleri okumak değildir. Allahın ismini zikir etmek ve Onun büyüklüğünü düşünmek demektir) derse, namazı inkâr ve Müslümanları ifsat etmiş olur. Mahkeme kararı ile katli lâzım olur. Tutulduktan sonra yaptığı tevbesi kabul olmaz. Namazı inkâr eden, yani vazife olduğuna inanmayan kâfir olur. İnanıp da, tembellik ile terk eden (fasık) olur. Yani büyük günâh işlemiş olur. Kılmağa başlayıncaya kadar hapis olunur. Kılmağa başlayınca, kılmadıklarını da kaza etmesi ve ayrıca tevbe etmesi lâzım olur.) Dürr-i yektânın yazısı tamam oldu. Namazın nasıl kılınacağını, kaza namazlarını, bütün din bilgilerini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeli, sinsi düşmanların ve zındıkların yaldızlı yazılarına ve tatlı sözlerine aldanmamalıdır. (Tam İlmihal s. 118)