Cevap: Kalp hastalığının ilacı, İslâmiyetin emirlerine uymak, yasak ettiklerinden sakınmak ve Allahü teâlâyı çok zikretmek, yani ismini ve sıfatlarını hatırlamak, kalbe yerleştirmektir. Çünkü insan sevdiğini hiç unutmaz...
Vaktiyle Muhammed Şüveymî hazretlerinin yanına biri gelerek, sıkıntıda olduğunu, bunun için kendisine yardımcı olmasını ister ve çok yalvarır. Bu kimse, bir kadınla evlenmek ister fakat o kadın bunu kabul etmez. Gelen kimsenin derdini dinleyen Muhammed Şüveymî hazretleri, ona sessiz bir oda göstererek;
-Buraya gir, kapıyı kapat ve devamlı olarak o kadının ismini söyle! buyurur. Orada bulunanlar, ilk bakışta bir mana veremezler ise de, hocalarının sözlerinde bir hikmet bulunacağını düşünüp, neticeyi beklemeye başlarlar. O kimse ise, gece, gündüz evlenmek istediği kadının ismini söylemeye devam eder. Bir müddet geçtikten sonra, kaldığı odanın kapısı vurulur ve;
-Ben filan kadınım, senin için geldim, kapıyı aç demektedir. Adam bu kadının önceki hâlini, bir de şimdiki hâlini düşünür ve birden kalbi değişir, kendi kendine;
“Mademki sevdiğine, ismini çok anmakla kavuşuluyor. O hâlde ben niye başka şeylerle meşgul oluyorum. Rabbimin ismini zikretmekle meşgul olur, Ona ulaşmayı tercih ederim” diye düşünür.
Kadını geri gönderir, kendisi Allahü teâlânın ismini zikretmekle meşgul olmaya başlar. Böylece kalp gözü açılır ve evliyalık yolunda ilerlemeye başlar. Bu hâli görenler, Muhammed Şüveymî hazretlerinin o kimseyi, o odaya koymasının hikmetini böylece anlamış olurlar...
İnsanın saadete kavuşması için, âdetlerinde, ibadetlerinde, kısacası her işinde din ve dünya büyüklerinin reisine benzemesi lazımdır. Beden ve kalple erişilebilecek bütün yüksek dereceler,
Resûlullah efendimizi sevmeye bağlıdır. Bunun için, ibadetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemektir. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hasıl olur. Seven kimse, eğer sevgisi samimi ise, sevdiğine her konuda itaat eder ve onu hiç unutmaz. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İnsan, sevdiğini çok zikreder, hatırlar.)
***
Sual: Orucu bozan şeyler genel olarak nelerdir? Oruç tutmamak için özürler var mıdır? Gıybet, nemime gibi şeyler orucu bozar mı?
Cevap: Altı şey orucu bozar: Taam yemek, içilecek şeylerden birini içmek, cima etmek, hayız, nifas, ağız dolusu kusmak.
Yalan, gıybet, nemime, yani Müslümanlar arasında söz taşımak, yalan yere yemin gibi şeyler, orucu bozmazlar. Fakat, sevabını giderirler.
Ve dahi, yedi kimse, orucu yer:
1- Hasta, 2- Misafir [ertesi gün], 3- Hayız, 4- Nifas üzere olan hâtun, 5- Hâmile hâtunun kudreti yetmezse, 6- Emzikli olan hâtun, çocuğuna zarar olursa, 7- Pîr-i fâni olmak. (İslâm Âhlâkı s. 301)
Birkaç şey orucu bozar. Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz buyurdu ki: (Gıybet etmek, nemime, yani söz gezdirmek, yalan yere yemin etmek, nâ mahremlere şehvetle bakmak gibi şeyler [nafile] orucu bozarlar.) Farz orucun da sevablarını giderirler. Gıybet, hem Allahü teâlânın ve hem de insanların hakkı olması bakımından çok büyük mesuliyeti mucip bir hata ve büyük bir günahtır. Gıybet edenlerin dili, kıyamet günü feci bir manzara arz ederek bütün mahlûkat arasında mahcup ve rezil olacaktır. Gıybet, Kur’ân-ı kerimde sarâhaten men edilmekte ve ölmüş kardeşinin etini yemek gibidir, denilmektedir. (İslâm Âhlâkı s. 437)
***
Sual: Zekât olarak başka cins mal verilebilir mi? Hayvan zekâtı olarak orta halli olanı verilmez ise ne yapmak gerekir?
Cevap: (Bedâyı’us-sanâyı’)da diyor ki, (Zekât olarak verilecek mal, zekâtı lâzım olan malın cinsinden veya başka cinsten zekât malı olmalıdır. [Altın yerine, fakire elbise, ayakkabı, buğday, yağ gibi şeyler vermek câiz değildir.] Zekât malı, ayn veya deyn olur. Ayn olan zekât malı, vezin ile veya hacim ile ölçülür veya ölçülmez. Ölçülmez ise, ya sâime hayvan olur. Yahut, ticaret urûzu olur. Sâime ise, nass ile bildirilen hayvanın kendi verilince, orta hallisi verilir. Aşağı hâlde olanı verilirse, orta halliden farkı kadar altın veya gümüş de verilir. Hayvanın kıymeti verilince, yine orta hallinin kıymeti verilir. Aşağı hâlde olanın kıymeti verilirse, altın veya gümüş ile tamamlanır. İki orta koyun yerine kıymetleri toplamında bir semiz vermek câiz olur. Çünkü, fâiz malı olmayanlarda, kıymete itibar olunur. Ticaret urûzundan nass ile bildirilenin kırkta biri verilir. Kendi cinsinden olan başka mal verilirse, iyi yerine orta veya aşağı mal verilince, aradaki farkı tamamlamak lâzım olur. Çünkü urûz, ağırlıkla veya hacim ile ölçülmeyen eşya demektir. Bunlarda miktar farkı fâiz olmaz. Meselâ, bir iyi elbise yerine, iki adi elbise vermek câiz olur. Kendi cinsinden olmayan başka mal verilirse, farz olan miktardan az verirse, aradaki farkı tamamlaması lâzım olur. Zekât malı, vezin veya hacim ile ölçülür ise, malın kendinin kırkta biri verilir. Kendi cinsinden olmayan başka zekât malı verirse, kendi kıymeti kadar vermesi lâzım olur. Kendi cinsinden başka mal verirse, Şeyhayne göre “rahime-hümallahü teâlâ”, kıymeti kadar değil, miktarı kadar verilir. Meselâ, ikiyüz kilo ticaret malı iyi cins buğdayın kıymeti ikiyüz dirhem gümüş olsa, bunun zekâtı olarak beş kilo adi buğday vermek câiz olur. Bunun gibi, ikiyüz dirhem ceyyid gümüşün zekâtı olan beş dirhem ceyyid gümüş yerine, beş dirhem züyûf verilebilir. Nezir vermek de böyledir.
Altın ile gümüş mutlak (Semen)dirler. Semen olarak yaratılmışlardır. İnsanın herhangi bir ihtiyacını gidermek için kendileri kullanılmaz. İhtiyaç eşyasını satın almak için vasıtadırlar. Başka eşya ise, hem semen olarak, hem de kendileri kullanılmak için yaratılmışlardır.) (İslâm Ahlâkı s. 295)