Cevap: Allahü teâlâ, Mâide sûresinin 35. âyetinde mealen buyuruyor ki:
(Bana yaklaşmak için, vesile arayınız!)
Mealen demek, İslâm âlimlerinin anladıklarına göre demektir. Vehhabiler; “Vesile, sebep, ibadetlerdir. Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için farz ve nafile ibadetleri yapmak lazımdır. Tarikata girmek, bir şeyhin eteklerine yapışmak, ölülere, dirilere yalvarmak, insanı Allaha yaklaştırmaz, bilakis uzaklaştırır” diyorlar. Ehl-i sünnet âlimleri ise buyuruyorlar ki:
“Evet, vesile, sebep, ibadetleri yapmaktır. Fakat, sahih, doğru, halis olan ibadetler, vesile olur. İbadetlerinin sahih olması için, doğru iman, temiz ahlak sahibi olmak ve şartlarına uygun yapmak lazımdır. Mesela, namazın sahih olması için, abdest almak, kullanılan suyun temiz olması, namazı vaktinde kılmak ve kıbleye karşı kılmak, namazdaki âyetleri, tesbihleri ve duaları doğru okumak ve daha nice şartları, vesileleri bilmek ve yapmak lazımdır. Her ibadetin de böyle şartları, vesileleri vardır. Bunlar, senelerce çalışarak öğrenilir. Bunlar düşünmekle, rüya ile öğrenilemez. Bunlara inanan, bilen ve yapan âlimlerden işiterek veya kitaplarını okuyarak öğrenilir. Fen bilgileri de, profesörlerden uzun zamanda öğrenilmektedir. Böyle imanlı, kalbi temiz, doğru din âlimlerine müderris, muallim ve mürşid denir. Mürşid demek, su üstünde yürüyen, havada uçan, kaybolan şeyleri bilen, okuyup, üfleyerek hastalara şifa veren kimse demek değildir. Ahkâm-ı islâmiyyeyi, yani kalp, ruh ve beden ile yapılan ibadetleri bilen, yapan ve başkalarına da öğreten Ehl-i sünnet âlimi demektir. Her Müslümanın, Mâide sûresindeki emre uymak için, böyle bir mürşidi, rehberi veya kitaplarını araması, farz ve nafile, bütün ibadetleri Ondan öğrenmesi lazımdır.”
***
Sual: Dinde bir şeyin bidat olup olmamasındaki ölçü nedir?
Cevap: Dinde bidat; Eshâb-ı kiram ve tâbiin zamanından sonra, Resûlullah efendimizin izni olmadan, dinde yapılan eklemeler ve noksanlıklar, yani ibadet olarak yapılan, sevap olduğu düşünülen değişiklikler demektir. Dinde reform, değişiklik yapmak da, dinde bidat demektir.
***
Sual: Kalpler, yalnız Allahı zikir etmekle mi itminana kavuşur, başka şekilde kavuşmak mümkün olmaz mı?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 46. mektupta buyuruyor ki: Ra’d sûresindeki âyet-i kerimede mealen, (Biliniz ki kalpler, ancak Allahı zikir etmekle itminana kavuşur) buyuruldu. İtminan, sükûn, rahat demektir. Harf-i cerli olan zikir kelimesinin fiilden evvel söylenmesi, hasrı ifade eder. Yani, itminana ancak, yalnız zikir ile kavuşulur denildi. Zikir, hatırlamak demektir. Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun ismini söylemekle veya çok sevdiği bir Velisini görmekle olur. Çünkü, hadîs-i şerifte, (Onlar görüldüğü vakit, Allah hatırlanır) buyuruldu. İsmini işitirken, söylerken, başka şey düşünülebilir. Onu hatırlamak şüpheli olur. Onu devamlı hatırlamak için, her gün binlerce söylemek lâzım olur. Evliyayı severek, inanarak görünce, muhakkak hatırlanacağı müjdelendi. Görmek göz ile olduğu gibi, Velinin şeklini, suretini, kalbine, hayâline getirmekle de, görmüş gibi olup, Allahü teâlâyı hatırlamağa sebep olur. Böyle, kalp ile görmeğe (Râbıta) denir ki, kalbi, Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmekten, onları düşünmekten kurtaran vâsıtadır. Yukarıdaki âyet-i kerimede ve hadîs-i şerifte bildirilen temiz kalbe, ihlâsa kavuşturan yoldur. Evet, İslâmiyete yapışmak, yani emirleri yapmak ve haramlardan sakınmak, insanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturur ise de, bunları ihlâs ile yapmak şarttır. Hem İslâmiyete uymalı, hem de, ihlâs elde etmelidir. (Tam İlmihal s. 904)