Cevap: Bu konuda Kimyâ-i se'âdet kitabında deniyor ki:
“Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mani olmamalıdır. Ahiret için ticaret yeri camilerdir. Münâfıkûn sûresi, 9. âyet-i kerimesinde mealen;
(Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı, hatırlamanıza mani olmasın!) buyuruldu. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
“Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın! Sonra dünya rızkına çalışın!” Ticaretle meşgul olan din büyükleri, sabah ve akşamları ahiret için çalışır, Kur’ân-ı kerim okur, ders dinler, tövbe ve dua eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi. İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah ve akşam değişmektedir. Bir hadis-i şerifte;
(Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar) buyuruldu. Başka bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akşam, gidip gelirken birbirleri ile karşılaşırlar. Hak teâlâ, giden meleklere, kullarımı nasıl bıraktınız? buyurur. Ya Rabbi! Namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allahü teâlâ da, şahit olun, onları affettim buyurur.)
Müslüman tüccarlar, sanat sahipleri, gündüzleri de, ezan sesini duyunca, işini hemen bırakıp, camiye koşmalıdır. Dinini seven ve kayıran bir imam bulursa, ona uymalı, dinini dünyaya değişen, ibadete haram, bidat karıştıran, Müslümanlıktan haberi olmayan imam ve hafızların yanına, sesine, sözüne yanaşmamalıdır. Din Büyükleri;
(Ticaretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebep olmaz) âyet-i kerimesine mana verirken diyor ki:
“Demirciler vardı. Demir döğerken, ezan okununca, çekici kaldırmış iken, demire vurmaz, bırakıp namaza koşarlardı. Ve terziler vardı. İğneyi kumaşa sokunca, ezan okunsaydı, o hâlde bırakıp, cemaate koşarlardı.”
***
Sual: Namaz kılarken öksürür gibi ses çıkarmak veya boğazını temizlemek için öksürür gibi yapmak, hırıltılı ses çıkarmak, namazı bozar mı?
Cevap: Bir kimsenin, namaz kılarken, boğazından, özürsüz, öksürür gibi ses çıkarması namazını bozar. Ancak bu hâl, kendiliğinden olursa bozmaz. Okumayı kolaylaştırmak için yapılırsa, zararı olmaz.
***
Sual: Nefsi iman etmeyen Müslüman ile nefsi iman edenin ahirette dereceleri aynı mı olacaktır?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 50. mektupta buyuruyor ki: İslâmiyetin bir sureti, yani dış görünüşü, bir de hakikati, yani aslı, özü vardır. İslâmiyetin sureti, Allahü teâlâya ve Onun Resûlüne ve bu Resûlün Ondan getirdiği bilgilere inanmak ve İslâmiyetin ahkâmına uymaktır. [(İslâmiyet), hükümler, emirler ve yasaklar demektir. Ahkâma uymak demek, emir edilen şeyleri yapmak, yasak edilen şeylerden kaçınmaktır.] İnsanın nefs-i emmâresi iman etmez ve İslâmiyetin suretine uymak istemez. Onun yaratılışı böyledir. Bundan dolayı İslâmiyetin suretine uyanların imanı, imanın suretidir. Yani, görünüşte imandır. Namazları, oruçları ve bütün ibadetleri, ibadetlerin suretidir. Yani, hep görünüşte ibadettirler. Çünkü, insan deyince, insanın nefsi anlaşılır.
Herkes (Ben) deyince nefsini bildirmektedir. İnsan ibadet yaparken, nefsi küfür hâlindedir.
Yaptıklarının yerinde bir iş olduğunu inkâr etmektedir. Böyle bir insanın imanı ve ibadetleri, hakiki ve doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için imanın ve ibadetlerin suretlerini, görünüşlerini, hakiki olarak, doğru olarak kabul buyuruyor. Böyle kullarını Cennete koyacağını söz veriyor, müjdeliyor. Cenneti ve Cennette olan kullarını Allahü teâlâ sever. Onlardan razıdır. Allahü teâlâ, sonsuz ihsan sâhibi olduğu için, yalnız kalbin tasdik etmesini, inanmasını iman olarak kabul buyurmuştur. Nefsin izân etmesini, inanmasını istememiştir. Böyle olmakla beraber Cennetin de hem sureti, hem de hakikati vardır. Dünyada İslâmiyetin yalnız suretine kavuşanlar, Cennetin de yalnız suretine kavuşacaklar, yalnız onun zevkini, tadını alacaklardır. Dünyada İslâmiyetin hakikatine kavuşanlar, Cennetin de hakikatine kavuşacaklardır. (Tam İlmihal s. 948)