Cevap: Dinimiz, din bilgileri ile fen bilgilerini birbirinden ayırmıştır. Din bilgilerinde, İslâm ahlakında ve ibadetlerde en ufak bir değişiklik yapmayı şiddetle menetmiştir. Dünya işlerinde, fen bilgilerinde ise, her değişikliği yapmayı, bütün yeni keşifleri öğrenmemizi ve yapmamızı emretmiştir. Son senelerde Osmanlı devletini ele geçiren sözde aydınlar, dinimizin bu emrinin tam tersini yaptılar. Masonlara aldanarak, din bilgilerini değiştirmeye, dinin esaslarını yıkmaya çalıştılar. Avrupa’nın fende ilerlemesine, yeni keşiflere gözlerini kapadılar. Hatta fen bilgilerine, modern tekniğe uymak isteyen sultanları şehit ettiler. Masonların elinde maşa olarak, ilerlemeyi, teknikte değil de, dinde reform yapmakta, bölücülükte aradılar. Çok şaşılır ki, din bilgilerinin nezahetine dokunmak, son senelere kadar, siyasi partiler arasında da devam etti. Kendi partilerini desteklemedikleri için, siyasete karışmayan halis Müslümanlara kâfir diyecek kadar gafiller türedi. Allahü teâlâ, bu temiz, asil milleti böyle felakete sürükleyenlerden korudu. Yoksa, dinimizden ve güzel vatanımızdan mahrum olacak, dinsizlerin pençelerine düşecektik.
***
Sual: Fazla kazanmak için, insanların elindeki malı değerinden aşağıya almak, sattığı malların fiyatını yüksek tutmak için, pahalı olarak almadığı hâlde pahalı olarak aldığını söylemek dinen uygun mudur?
Cevap: Müşteriye doğru söylemeli, hile etmemelidir. Malda bir arıza oldu ise, haber vermelidir. Malı, akraba veya ahbabından, ona yardım olsun diye yüksek fiyatla aldı ise, müşterisine bunu söyleyerek, doğru değerini bildirmelidir. Mesela, on lira etmeyen malı, on lira vererek aldı ise, o malı satarken, on liraya aldığını söylememelidir. Ucuz aldığı bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyatı söylemelidir. Böyle misaller pek çoktur. Böyle hıyanetleri bilmeyerek yapan çoktur. Hıyanet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır. Çünkü, herkes, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır. O hâlde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur.
***
Sual: Malını israf eden sefihleri sözleşmelerden ve işlerden men’ etmek câiz olur mu? Bazı cahiller ve hile yapanlar da hicr edilir mi?
Cevap: İbni Âbidînde diyor ki, (İki imama göre, sefih olan yani, nafaka temin ederken, malını israf eden, yani ahkâm-ı islâmiyyenin ve aklın uygun görmediği lüzumsuz yere harç eden ve haramlara sarf eden âkıl ve baliğ kimse de, çocuk gibi, hâkim tarafından hicr edilir. Fetva da böyledir. Lüzumsuz yere hayra da verse, meselâ cami yapmakta israf etse, sefih olur. İçki, zina gibi mal sarfı olmayan günahları yapana sefih denmez, fasık denir. Alış-verişte fazla aldanan da sefih sayılır. İslâmiyetten ayrılmak için hile-i bâtıla öğreten hocalar, cahil tabip ve eczacılar ve hileli iflâs yapan tüccarlar, cahil hâkimler, hile yapan satıcılar, ihtikâr yapanlar, hicr edilir. İşlerinden men’ edilir. Cahil, fasık müftüler de hicr edilir.) (Mecma’ul-enhür)de diyor ki, (İki imama göre, borçlu, alacaklının talebi üzerine, hicr olunur. Hâkim, borçluyu hapis ettikten sonra, onu hicr eder. Sonra, onun bilgisi ile, onun mallarını sattırarak, nafakası lâzım olanların nafakasını öder. Geri kalan ile borçlarını öder. Parası yetişmezse, ihtiyacından fazla olan eşyasını satar. Bu da yetişmezse, ihtiyacından fazla olan binalarını satar. Fetva böyledir). Hicr edilmiş olan, sefih veya iflâs etmiş kimsenin, nikâhta ve talakta sözü geçer. Çünkü evlenmek masrafı, ihtiyaç eşyasındandır. Zekât olarak malının kırkta birini ayırması için, kadı [yani hâkim], sefihe malını teslim eder. Fakat, bu arada, uygunsuz yere sarf etmemesi için, yanında emin birini bulundurur. Hacca gitmesine de mâni olunmaz. Yol parasını israf etmesin diye, emin birine teslim olunur. Baba, ced, çocuğa veli olur, sefih adama olmaz.
Reşit olmayan çocuk, baliğ olunca, malını kullanmağa hak kazanır. Fakat, rüştü yani sefih olmadığı görülmezse, yirmibeş yaşına kadar, malı kendine verilmez. İki imama ve üç mezhebe göre, rüştü görülmedikçe, ihtiyarlasa dahi, malı verilmez. Malında tasarrufu, hâkimin izin verdiği kadar sahih olur. Bir kimse reşit olduğunu söylese, alacaklıları da, sefahatten kurtulmadı deseler, iki taraf da şahit gösterse, kadı rüştünü kabul eder.
Oniki yaşını dolduran oğlan ve dokuz yaşını dolduran kız, baliğ olduğunu söylerse, kabul edilir. Söylemezlerse, onbeş yaşını doldurunca baliğ kabul edilirler. (Tam İlmihal s. 899)