Cevap:
Kötü, fasık olan birisi ile arkadaş olmanın sonu felaket olur. Kötü insan, İslâmiyeti beğenmeyen kimse demektir. Muhammed aleyhisselamın emirlerine ve yasaklarına İslamiyet denir. İnsanların en kötüsü Zındıklardır. Bunlar, Müslüman ismini taşır, büyük sarık, eski cübbe içinde gizlenirler.
Peygamber efendimizi ve İslâmiyeti medh ederler, överler. Fakat Kur’ân-ı kerime ve hadis-i şeriflere yanlış mana vererek, İslâmiyeti istedikleri şekle sokarlar. Bu tipler, genelde, İngilizlere uşaklık ederler. Londra’daki mason merkezinden aldıkları bol para, sahte diploma, şöhret ile, kâfirlere satılmış ahmaklardır. Aklı olan, Ehl-i sünnet kitaplarını okumuş olan, bunlara aldanmaz. Peygamber efendimiz, bu münafıkların geleceğini ve Cehennemde çok acı azapta sonsuz olarak kalacaklarını haber verdi. Bilhassa gençlerin bu sinsi düşmanlara aldanmaktan korunması ve bunun için de Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuması lazımdır. Aklı olana bu kitaplar çok faydalı olacak, onlara rehberlik edecektir. Zira; “Aklı olana nasihat dinlemek saz, aklı olmayana davul, zurna az” sözü meşhurdur.
***
Sual: İnsana zarar veren bir şeyi, helal de olsa, yemek veya içmek günah olur mu?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki:
“Yemesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır:
Birincilerinin zararını herkes bilir. Bunlar öldürücüdür. Her zehir, cam tozu, demir ve cıva bileşikleri, kireç ve benzerleri böyledir. Bunları yemek, içmek haramdır.
İkincilerinin zararlı olduğu bilinir ise de, öldürücü değildirler. Toprak, çamur, kil ve benzerleri böyledir. Bunları çok yemek, içmek mekruh olup, zararsız miktarları mubahtır.
Üçüncüleri, organlarında zafiyet olanlara zarar verirler, sağlam olanlara zarar vermezler. Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, pastırma, turşu, konserve eti, bal, zeytin yağı, biber zarar verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar vermeyenlere ise mubahtırlar.”
***
Sual: Gümüş tas veya tabaktan, bir şey yenip, içilebilir mi?
Cevap:
Gümüş tastan çorbayı tahta kaşıkla alıp yemek caiz olmaz. Çünkü tas, zaten kaşıkla kullanılır.
***
Sual: Kur’ân-ı kerim okumak için ücret almak câiz midir? Kur’ân-ı kerim öğretmek için ücret almak da aynı şekilde yasak mıdır?
Cevap:
Tâc-üş-şerî’a, (Hidâye) şerhinde diyor ki, (Ücret ile okunan Kur’ân-ı kerimden, ne ölüye, ne de okuyana sevab hâsıl olmaz.) Aynî, (Hidâye) şerhinde diyor ki, (Hâfızlar, para için, mal için okumamalıdır. Hâfız da, parayı veren de günaha girer.) Kur’ân-ı kerim öğretmek ile Kur’ân-ı kerim okumağı karıştırmamak lâzım olduğunu, şeyh-ül-islâm Hayreddin-i Remlî açıklamakta ve (Kur’ân-ı kerimi ücret ile okumak, bâtıldır, bidattir. Dört halife zamanında, hiç kimse bunu işlemedi. Kur’ân-ı kerim öğretmeğe zaruret vardır. Mezar başında, ücret ile Kur’ân-ı kerim okutmak için ise zaruret yoktur) buyurmaktadır. Câiz olup olmamak şüphesi, Kur’ân-ı kerim öğretmek için alınan paradadır. Kur’ân-ı kerim ve mevlid okumak için ücret almağa câiz diyen olmamıştır. Din kardeşinin kabrini ziyaret edip, ruhuna Kur’ân-ı kerim okumak iyidir. Fakat, ölürken bunu vasiyet etmek câiz değildir. Okuyana yardım niyeti ile de câiz olmaz. Para vererek Kur’ân-ı kerimden Rukye [muska] yazdırmak câiz buyurmuşlar ise de, bu, tedavi ücretidir [ve kâğıt, mürekkep ücretidir]. İbadet ücreti değildir. Hamza efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Bey’ ve Şirâ) risâlesinde diyor ki, (Para ile Kur’ân-ı kerim ve başka şeyler [Mevlid] okutmak haramdır. Bu parayı fakirlere sadaka verip, sevabını ölüye bağışlamalıdır. Ücret ile yalnız Kur’ân-ı kerim, din dersi öğretmek, imamlık, müezzinlik câiz görülmüştür). (Tam İlmihal s. 872)