Cevap:
Zaruret olmadan boşayarak evini barkını, yuvayı yıkmak, huzuru, saadeti kaçırmak ve boşadığı kadına mehir parasını ödemek, bir erkek için kolay şey değildir. Kadın, kocasına yemek hazırlayarak, çamaşırını yıkayarak, yırtıklarını dikerek, çocuklara din ve ahlak bilgisi vererek, kocasının rahat ve mesut yaşamasını sağlar. Tatlı sözleri ile kocasını neşelendirir. Hanımını boşayan erkek, bu nimetlerden mahrum kalır. Boşanılan kadının nafakasını vermek, babasına, babası yoksa, zengin akrabasına farz olur.
Görülüyor ki, İslâm dininde, kadın değil, erkek acınacak hâldedir. Kız olsun, dul olsun, evli olmayan fakir kadına babası bakmaya mecburdur. Babası yoksa veya fakirse, zengin akrabası bakacaktır. Müslüman kadının çalışıp kazanmaya ihtiyacı yoktur. İslâm dini, kadının bütün ihtiyaçlarını erkeğin sırtına yüklemiştir. Erkeğin bu ağır yüküne karşılık, mirasın hepsinin yalnız erkeğe verilmesi lazım iken, Allahü teâlâ, kadınlara burada da ihsanda bulunarak, erkek kardeşlerinin yarısı kadar da miras almalarını emir buyurmuştur.
Erkek, hanımını, evin içinde veya dışında çalışmaya zorlayamaz. Kadın arzu ederse ve kocası izin verirse, haram işlemeden çalışması caiz ise de, kazandığı kendi mülkü olur. Hiç kimse, bunları ve mirastan eline geçeni, kadından zorla alamaz. Kendisinin, çocukların ve evin herhangi bir ihtiyacına sarf etmesi için de zorlanamaz. Bunların hepsini erkeğin alıp getirmesi farzdır.
Zamanımızda bazı memleketlerde, kadın da, erkeklerle birlikte, boğaz tokluğuna, en ağır işlerde zorla çalıştırılıyor. Hayat müşterektir denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir. Kadınlar, İslâm dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlar ve İslâmiyetin her memlekete yayılması için çalışırlar.
***
Sual: Kıbleyi hesapla bulmak ve namaz vakitlerini takvim ile anlamak câiz midir? Kıble hesapla anlaşılamazsa ne yapmak gerekir?
Cevap:
Ramazan-ı şerifin başlamasını hesap ile, takvim ile önceden anlamak câiz olmaz ise de, kıbleyi hesap ile, kutup yıldızı, pusula ile ve namaz vakitlerini astronomik hesaplarla hazırlanan takvimden anlamak câizdir. Çünkü hesap ve âlet ile, tamam bulunmasa da, çok zan elde edilir. Kıble ve namaz vakitleri, fazla zan ile kabul olur.
Mihrap bulunmayan, hesap, yıldız gibi şeylerle de anlaşılamayan yerlerde, kıbleyi bilen, salih Müslümanlara sormak lâzımdır. Kâfire, fasıka ve çocuklara sorulmaz. Kâfire, fasıka, muamelatta inanılırsa da, diyânâtta yani ibadetlerde inanılmaz. Kıbleyi bilen kimseyi aramağa, lüzum yoktur. Kendisi araştırır. Karar verdiği cihete doğru kılar. Sonradan, yanlış olduğunu anlarsa, namazı iade etmez. Kıble cihetini anlamak için, güneş gören bir yere bir çubuk dikilir. Yahut, bir ipin ucuna anahtar, taş gibi bir şey bağlanıp sarkıtılır. O günkü takvim yaprağında yazılı (Kıble saati) vaktinde, çubuğun, ipin gölgeleri, kıble istikâmetini, güneşin bulunduğu yer de, kıble cihetini gösterir. Güneş, gölgenin kıble tarafındadır. (Tam İlmihal s. 172)