Cevap:
Konu ile alakalı olarak Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda buyuruluyor ki:
“Erkeklerin iç çamaşır ve dış elbise olarak ipek giymesi haramdır.”
İpek, ipek böceğinin yaptığı ipliklerden örülmüş kumaş demektir. İpek böceği kozayı delerek çıkınca, elde edilen iplikler kısa ve kıymetsiz oluyor ise de, bunları hiçbir kitap, uzun iplikten ayrı tutmamıştır. Bunlara helal diyen olmamıştır. İpeğin her çeşidi haramdır. Muhît-i Burhânî kitabı, deriye değmeyen dış elbisenin caiz olduğuna dair bir rivayet bildiriyor ise de, başka kitaplarda böyle bir şey yoktur. Deriye değsin, değmesin haramdır. İki imama göre yalnız harpte giymek caiz olur. Elbisenin ve başlığın astarını ipekten yapmak mekruhtur. Elbisenin kol, etek, cep, paça, yaka ve başlık gibi yerlerine, dört parmak enine kadar geniş ipek şerit dikmek caizdir. Birçok şerit dikilebilir. Her birine ayrı ayrı bakılır. Genişliklerinin toplamına bakılmaz. Dört parmağa kadar altın iplikten örülmüş şeritler de caizdir. Kadınlara ipek elbise ve her miktarda altın şerit caizdir. Erkek çocuklara ipek giydirmek mekruhtur.
Erkeklerin de, ipek cibinlik kullanması caizdir. İpekten bel bağı caiz denildi. Başa ipek takke giymek ve boyuna ipek kese asmak mekruhtur.
İpek seccadede namaz kılmak caizdir. İpek yorganla örtünmek caiz değildir. Saat, anahtar, tesbih ipleri ve cebe konulan kese, çantalar, Mushaf kesesi ve bohçanın ipekten olması caizdir. Duvarları ipek kumaş ve halı ile örtmek, kibir ve ziynet için olmazsa, caizdir. İpek halı, yaygı kullanmak, üzerine oturmak caizdir.
Çözgüsü ipek, atkısı ipek olmayan elbise erkeklere de haram değildir. Çünkü kumaşın atkısı mühimdir. Çözgüsünün değeri yoktur. Atkısı ipek olup, çözgüsü ipek olmayan elbise, saf ipek gibi haramdır. Suni ipek giymek erkeklere de helaldir. Çünkü bunlar parlak pamuk bileşikleridir.
***
Sual: İpek böceğini, ateşte ısıtarak, kaynar suya koyarak öldürmek caiz midir?
Cevap:
İpek böceğini öldürmek için kozayı güneşe koymak câizdir. Güneşte öldürmeyip de, ateşte ısıtarak, kaynar suya koyarak öldürmenin caiz olmadığı, Berîkada yazılıdır.
***
Sual: Müslüman tüccarın kâfir ülkesinde veya İslâm devletinde kâfirlerle sigorta sözleşmesi aynı değil midir?
Cevap:
Müslüman tüccarın, Dâr-ül-harbde, [yani İngiltere gibi putlara tapınılan bir memlekette] bulunan bir harbî ortağı olup, bu ortağı, orada, sigortacı ile sözleşme (anlaşma) yapar ve helâk olan malın bedelini, orada sigortacıdan alıp, buradaki Müslüman ortağına gönderirse, Müslüman tüccarın, gelen bu parayı alması helal olur. Çünkü, fasit olan sözleşme, Dâr-ül-harbde ve iki harbî arasında olmuştur. Onların malı, kendi istekleri ile, Müslümana gönderilmiştir. Alması günâh olmaz.
Müslüman tacirin, Dâr-ül-harbe gidip, sigortacı kâfir ile orada sözleşme yapması ve helâk olan malın değerini, Dâr-ül-islâmda, sigortacının vekilinden alması câiz olur. Çünkü, Dâr-ül-harbde bir harbî ile yapılan sözleşmenin kıymeti yoktur. Harbînin malını, onun rızası ile almış olur. Kâfir ile sözleşmeği Dâr-ül-islâmda yapıp, malın bedelini kâfirden Dâr-ül-harbde alırsa, kâfirin isteği ile olsa bile, alması helal olmaz. Çünkü, bu parayı Dâr-ül-islâmda yapılan fasit akit, yani sözleşme sonucu olarak almaktadır. Dâr-ül-islâmda yapılan her akid muteberdir. Şer’î hükümleri yapılır. Bu akit, fasit olduğu için haramdır.
Tehlikeye, zarara düşen insanın, yardıma ihtiyacı inkâr edilemez. İslâm devletinde, kâr, kazanç için kurulmuş olmayan teberru yardım şirketleri bu işi görür. Kâr, kazanç için kurulmuş olan sigorta şirketlerine lüzum yoktur. Yardım şirketlerini, teberru edenler arasından seçilenler veya hükûmetler idare eder. (Tam İlmihal s. 876)