Cevap:
Peygamber Efendimiz, ümmetinin başına gelecekleri biliyordu ve bunları da haber verdi. Mesela bir hadis-i şerifte;
(Benden sonra, ümmetim arasında ayrılıklar olacaktır. O zamanda olanlar, benim sünnetime ve Hulefâ-i râşidînin sünnetine yapışsın! Dinde meydana çıkan şeylerden uzaklaşsın! Dinde yapılan her yenilik bidattir. Bidatlerin hepsi dalalettir. Dalalet sahiplerinin gidecekleri yer, Cehennem ateşidir) buyuruldu.
Bu hadis-i şerif, bu ümmette çeşitli ayrılıklar olacağını haber vermekte ve Resûlullah efendimizin ve Onun dört halifesinin yolunda olana sarılınız denmektedir. Sünnet, Resûlullah efendimizin, sözleri, bütün ibadetleri, işleri, itikatları, ahlakı ve bir şey yapılırken görünce, mani olmayıp susması demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Ümmetim arasına fesat yayıldığı zaman, sünnetime yapışan için yüz şehit sevabı vardır!) Yani nefse, bidatlere ve kendi aklına uyarak İslâmiyetin hududu dışına çıkıldığı zaman, benim sünnetime uyana, kıyamet günü yüz şehit sevabı verilecektir. Çünkü fitne fesat zamanında İslâmiyete uymak, kâfirlerle harp etmek gibi güç olacaktır.
***
Sual: Dinen zaruret ve harac ne demektir?
Cevap:
İnsanı bir şey yapmaya zorlayan semavi sebebe, yani insanın elinde olmayarak hasıl olan sebebe Zaruret denir. İslâmiyetin emir ve yasak etmesi, tedavi edilemeyen şiddetli ağrı, bir uzvun yahut hayatın telef olmak tehlikesi ve başka bir şey yapamamak mecburiyeti hep zarurettir. Bir farzın yapılmasına mani veya haram işlemeye sebep olanı önlemenin meşakkatli, güç olmasına Harac denir.
***
Sual: Eshab-ı kiramın veya dört mezhep imamının, birbirini taklid edip birbirlerine uydukları olmuş mudur?
Cevap:
Bir müctehidin kendi ictihadına göre amel etmesi lazımdır. Başka müctehide uyması caiz değildir. Eshab-ı kiramın hepsi müctehid idi. Bunun için bazı işlerde birbirlerine uymamışlardır. Bunun gibi, imam-ı Ebu Yusuf’un, bir cuma günü, tekrar abdest almaması ve imam-ı Şafii'nin, imam-ı a'zam Ebû Hanife'nin kabri yanında namaz kılarken, rükudan sonra ellerini kaldırmaması, başkasını taklid olmayıp, kendi ictihadlarına göre hareket etmelerindendir.
***
Sual: Ezan okunurken hürmet ve tazim nasıl olmalıdır?
Cevap:
Dinimize uygun okunan ezana karşı tazim ve hürmette bulun! Ezan, yer yüzünde söylenen sözlerin en doğrusudur.
Hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ” Her zaman ezanı dinlerdi. Sordular: “Ey müminlerin anası, niçin ezan okunurken işini terk ediyorsun?” (Ben Resûlullahtan “sallallahü aleyhi ve sellem” işittim, “Ezan okunurken iş işlemek dinde noksanlıktır” buyurdu. Onun için ezan okunurken işimi terk ederim) dedi.
Ebû Hafs Haddâd “rahime-hullahü teâlâ”, demircilik yapardı. Her ne zaman ezanı işitse, çekici yukarı kaldırmış ise, aşağıya indirmez, eğer çekiç aşağıda ise, yukarı kaldırmazdı. Bir kişi ile konuşuyor idiyse, hemen sözünü keser, ezanı dinlerdi. Nihâyet bu zât merhum oldu. Dostları, cenazesini götürürlerken, müezzin minareden “Allahü ekber” diyerek ezan okumağa başladı. Cenazeyi götürenlerin ayakları yürüyemez oldu. Cehd ve gayretlerine rağmen, cenazeyi götürmek mümkün olmadı. Nihayet ezan bittikten sonra, cenazeyi götürmek mümkün oldu. Ezan-ı Muhammedîye tazim ve hürmet edenler ve onun, harflerini, kelimelerini değiştirmeden, bozmadan ve teganni etmeden, minareye çıkıp sünnete uygun okuyanlar, yüksek derecelere vasıl olacaklardır. (İslâm Ahlâkı s. 424)
Sünnete uygun olarak okunan ezan ile alay eden, beğenmeyen, söz ile, hareket ile, hakaret eden kâfir [Allahın düşmanı] olur. Müezzin ile alay eden kâfir olmaz. İmam olmak, müezzinlik yapmaktan ve ikamet okumak, ezan okumaktan efdaldir. (Tam İlmihal s. 208)