Cevap:
Bir namazın hakiki vakti ile şer’i vakti arasındaki zaman farkına (Temkin) zamanı denir. Temkin miktarı her namaz vakti için takriben aynıdır. Bir mahalde, (Sabah namazının vakti), dört mezhepte de, (şer’i gece)nin sonunda başlar. Yani, (Fecr-i sadık) denilen beyazlığın şarktaki ufk-ı zahirî hattının bir noktasında görülmesi ile başlar. Oruç da, bu vakitte başlar. Müneccim başı Ârif beğ diyor ki, (Fecr-i sadık, beyazlık ufuk üzerinde yayıldığı vakit başladığını ve bu vakit irtifa -18, hatta -16 derece olduğunu bildiren zayıf kaviller de bulunduğu için, sabah namazını, takvimde yazılı imsak vaktinden 15 dakika sonra kılmak ihtiyatlı olur.) İslâm âlimleri asırlardan beri, fecir irtifaının -19 derece olduğunu anlamışlar, diğer rakamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Avrupalılar, beyazlığın yayılmasına fecir diyor. Bu fecrin irtifaı -18 derecedir diyorlar. Müslümanların, din işlerinde, Hristiyanlara ve mezhepsizlere değil, İslâm âlimlerine uyması lâzımdır. Sabah namazının vakti, (Şemsî gece)nin sonunda tamam olur. Yani, güneşin ön [üst] kenarının, o mahaldeki, ufk-ı zahirî hattından doğduğu görülünceye kadardır. Sabah namazını kılarken, güneş doğmağa başlarsa, bu namaz sahih olmaz. Güneş, zahiri ufuk hattına yaklaştıkça, hava tabakalarının ziyayı kırma derecesi arttığı için, ova ve deniz gibi düz yerlerde, güneşin üst kenarı, zahirî ufuk hattının 0,56 derece altında olduğu zaman, doğdu görünür. Akşamları ufukta kaybolması da, batmasından bu kadar sonra olur. (Tam İlmihal s. 176)
Zahirî tulû’dan evvel, zahiri ufuk hattı üzerindeki beyazlık, kırmızılıktan iki irtifa derecesi evvel başlar. Yani güneş üfk-ı zahiri hattına 19 derece yaklaşınca başlar. Fetva böyledir. Müctehid olmayanların, bu fetvayı değiştirmeğe hakları yoktur. 20 derece yaklaşınca başladığını bildirenlerin de bulunduğu, İbni Âbidînde ve M.Ârif beğin takviminde yazılıdır. Fakat, fetvaya uymayan ibadetler, sahih olmaz. (Tam İlmihal s. 177)
***
Sual: Beş vakit namazı ne zaman kılmak gerekir, herkes istediği zaman kılabilir mi? Namaz sayısının beş olduğu nasıl anlaşılır? Bitirmeden vakit çıkarsa namaz sahih olur mu?
Cevap:
(Mukaddimet-üs-salât), (Tefsîr-i Mazherî) ve (Halebî-yi kebîr)deki hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Cebrail aleyhisselâm Kâbe kapısı yanında iki gün bana imam oldu. İkimiz, fecir doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyu uzayınca ikindiyi, güneş batarken [üst kenarı kaybolunca] akşamı ve şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabah namazını, hava aydınlanınca; öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyunun iki katı uzayınca; ikindiyi, bundan hemen sonra, akşamı, oruç bozulduğu zaman, yatsıyı gecenin üçte biri olunca kıldık. Sonra, yâ Muhammed, senin ve geçmiş Peygamberlerin namaz vakitleri budur. Ümmetin, beş vakit namazın her birini, bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar dedi). Bu hâdise, miracın ertesi günü, hicretten iki sene evvel, 14 temmuz günü idi. Her gün beş kere namaz kılınması emir olundu. Namaz sayısının beş olduğu, bu hadîs-i şeriften de anlaşılmaktadır.
Âkıl ve baliğ olan, yani aklı olup, evlenme yaşına gelmiş olan her Müslüman erkeğin ve kadının, her gün beş vakit namazı, vakitlerinde kılmaları farzdır. Bir namaz, vakti gelmeden önce kılınırsa, sahih olmaz. Hem de, büyük günah olur. Namazın sahih olması için, vaktinde kılmak lâzım olduğu gibi, vaktinde kıldığını bilmek, şüphe etmemek de farzdır. (Tergîb-üs-salât)daki hadîs-i şerifte, (Namaz vakitlerinin bir evveli vardır. Bir de sonu vardır) buyuruldu. Bir mahalde, bir namazın evvel vakti, güneşin o mahal zahirî ufuk hattından belli bir irtifaa geldiği vakittir. Vakit çıkmadan, Hanefide İftitah tekbiri alınca, Malikide ve Şafiide ise, bir rekât kılınca, namazı vaktinde kılmış olur. (Tam İlmihal s. 175)
***
Sual: Peygamber efendimizin hayatını, doğum zamanındaki hâlleri, anlatan şiir şeklindeki kasideleri okumanın, okutmanın ve dinlemenin, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Cevap:
Dünyanın her tarafındaki Müslümanlar, her sene, Peygamber efendimizin dünyayı şereflendirdiği geceyi, mevlid kandili olarak kutlamakta, bu gece ve her zaman Mevlid kasideleri okunarak Resulullah efendimiz hatırlatılmaktadır. Hadis-i şerifte;
(Allahü teâlâ bir kuluna yazı ve söz sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin!) buyuruldu.
İslâm memleketlerinde mevlid kasidelerinin okunması, bu hadis-i şerifteki emre uygun bir ibadet olmaktadır. Mevlid okumaya karşı gelen bir kimse, Resulullah efendimizin ve Eshab-ı kiramın yaptıkları bir şeyi beğenmemiş olduğu gibi, bu hadis-i şerife de karşı gelmektedir. İbni Battâl mâlikî hazretleri buyuruyor ki:
“Mevlid gecesinde sadaka vermek, Müslümanları toplayıp caiz olan şeyleri yedirmek, caiz olan şeyleri okutup dinletmek, salih kimseleri giydirmek, bu geceye hürmet etmek olur. Bunları Allah rızası için yapmak caizdir ve çok sevap olur. Bunları yalnız fakirler için yapmak şart değildir. Fakat, muhtaç olanları sevindirmek daha sevap olur. Zamanımızda olduğu gibi, toplantıda sarhoş edici şeyler kullanılırsa, kadın erkek karışık olursa ve şehveti tahrik eden şiir ve şarkılar okunursa, çalgı, ney, dümbelek gibi lehv aletleri çalınırsa, çok günah olur.”
Böyle haram şeyleri, ibadet olarak ve ibadet arasında yapmanın günahı kat kat ziyade olur. Böyle haramlara, İslâm müziği diyenlere aldanmamalıdır. Abdil-Melik Kettânî hazretleri de buyuruyor ki:
“Mevlid günü ve gecesi, mübecceldir, mukaddestir, mükerremdir. Şerefi, kıymeti çoktur. Resulullah efendimizin varlığı, vefatından sonra, Ona tabi olanlar için, kurtuluş vesilesidir. Onun mevlidi, doğumu için sevinmek, Cehennem azabının azalmasına sebep olur. Bu geceye hürmet etmek,
sevinmek, bütün senenin bereketli olmasına sebep olur. Mevlid gününün fazileti, cuma günü gibidir.
Cuma günü, Cehennem azabının durduğu, hadis-i şerifte bildirildi. Bunun gibi, mevlid gününde de azap yapılmaz. Mevlid geceleri sevindiğini göstermeli, çok sadaka, hediye vermeli, davet olunan ziyafetlere gitmelidir.”