Cevap:
Din bilgilerinin kıyamete kadar bozulmadan devam edeceğini, hem Kur'ân-ı kerim, hem de hadis-i şerifler, haber veriyor. Nitekim Hicr suresinin 9. âyet-i kerimesinde mealen;
(Bu Kur'ânı, sana ben indirdim. Onu elbette ben koruyacağım) buyuruldu. Yani, kâfirler, Onu değiştiremeyecek ve asla Onun nurunu söndüremeyeceklerdir buyuruldu. Hak, doğru yol üzere olan bir cemaat, kıyamete kadar devam edecektir. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Ümmetimden, hak üzere olan, doğru yolda yürüyen, her zaman bulunacaktır. Bunlara karşı duranlar, bunlara zarar yapamaz. Bunlar, Allahü teâlânın takdir ettiği saate kadar, işlerini yapacaktır.)
Her yüz senede bir, bu dini kuvvetlendiren âlimler yaratılacaktır. Yetmişiki fırka meydana çıktı,
itikadı bozulanlar çoğaldı. Ehl-i sünnet de, cahiller, fasıklar da çoktur. Fakat, hak üzere olan da vardır. Din, ilk asırda olduğu gibi, safiyetini muhafaza etmektedir. Mişkât-ül-mesâbîhde Sevbân hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifte;
(Bir zaman gelecek, ümmetimden bir kısmı müşriklere katılacak. Onlar gibi, putlara tapacak. Yalancılar çıkacak. Kendilerini Peygamber sanacaklar. Halbuki, ben Peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra Peygamber gelmeyecektir. Ümmetim arasında, doğru yolda olanlar, her zaman bulunacaktır. Onlara karşı olanlar Allahın emri gelinceye kadar, onlara zarar yapamayacaktır) buyuruldu.
Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, dinde reformcular, zındıklar, bu dini, kıyamete kadar, hiçbir zaman bozamayacaklardır. Dünyanın her yerindeki kütüphanelerde bulunan İslâm kitapları arasında bozuk, yıkıcı, bölücü olanları pek çok ve her gün çoğalmakta ise de, bunlar arasında doğru olanları da vardır. Bunlar hiçbir zaman yok olmayacak ve hiçbir kimse yok edemeyecektir. Bunlar, Allahü teâlânın hıfzı, koruması ve emanı altındadırlar. Bu kitapları arayıp, bulup, okuyup saadete kavuşanlara müjdeler olsun.
***
Sual: Kazaya kalan oruçları tutarken, arka arkaya mı tutmak gerekir?
Cevap:
Arka arkaya olduğu gibi, ayrı ayrı günlerde de, bir gün için, bir gün oruç tutarak kazalar ödenebilir.
***
Sual: Vakfı tescil ettirdikten sonra vazgeçilebilir mi?
Cevap:
(Fetâvâ-i Feyziyye)de diyor ki, (Bir kimse, sıhhatte iken evini vakıf ve zevcesinin oturmasını, o vefat edince, kirasının Medine-i münevvere fukarasına verilmesini şart etse, mütevelliye teslim edip mahkemede tescil ettirdikten sonra ölse, vârisleri bu vakfı bozamazlar. Bir kimse evini vakıf edip, bunun satılarak parasının fakirlere dağıtılmasını şart etse, böyle vakıf câiz olmaz, bâtıl olur. Çünkü, vakıf malı satmak sahih değildir. Mülkümü vakıf ettim diyen kimse, tescil ettirmeden önce vazgeçebilir.
Tescil ettirdikten sonra vazgeçemez. Bir kimse, birisinde olan alacağını bir cihete, [yani bir yere] vakıf etse, parayı alamadan önce ölse, vârisleri bu vakfı bozabilirler. Bir kimse, evini vakıf edip kiraya verilmesini ve kirasının, oğullarından yalnız Ahmet’e verilmesini şart etse, diğer çocuklarına bir şey verilmez. Bir kimse, mütevellisi bulunduğu vakıf paranın bir kısmını tüccara, esnafa mudarebe ve sermeye olarak verip, birkaç sene bunlardan yalnız kârları alıp vakfın masraflarına harç etse, sonra yerine başkası mütevelli olsa, tüccarlar iflas veya firar etseler, yeni mütevelli, eskisine sermayeleri tazmin ettiremez.
Vakıf paranın mütevellisi, bunları tüccarlara muamele ile ödünç verse, sonra azil olsa, yeni gelen mütevelli bu paraları geri isteyince, buna vermeğe mecburdurlar. Rehin alarak muamele ile ödünç vermesi şart edilmiş olan vakıf parayı, mütevellisi, rehinsiz ödünç verip, ödünç alan, iflas ederek ölse, para geri alınmasa, bunu mütevelli öder. Bunun gibi, vekil sahibinin bildirdiği şarta uymayarak zarara sebep olursa, bu zararı tazmin eder. Mütevelli, imam-ı Ebû Yusuf’a göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, vakıf sahibinin vekilidir. İmam-ı Muhammede göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, fakirlerin vekilidir. Belli bir yerde saklanması şart edilmiş olmayan vakıf para, mütevellinin evinde yangında zayi olsa, mütevelli ödemez. Bir vakıf dükkanı, mütevelli, ecr-i misli ile kiraya verirken, kiracıdan câize olarak, yani hava parası da alsa, kiracı bu câize parayı geri alabilir.
Vakıf parayı, eşkıya, mütevelliden zor ile alsa, mütevelli tazmin etmez. Vedia olan eşya da böyledir. Mütevelli, vakfın kirasını almak için birini vekil etse, vekil aldığı kirayı kendi ihtiyaçlarına sarf etse, bunu mütevelli değil, bu vekil tazmin eder. Kadı, vakıfta şart edilmiş olmayan bir vazife ihdas edemez. Mesela, vakıf Cami’de bir müezzin varken, ikinci müezzin beratı veremez. Zeyd, bir vakfa birkaç sene mütevelli olup, kadı o senelerin hesaplarını tetkik ile kabul ve tasdik eylese, câiz olur. Şüphe eden olursa, cevap talep eder. Bir vakfın nâzırı, bunun tevliyetini de kendi üzerine alamaz. Vakıf sahibinin tayin ettiği mütevelli, nâzırın bilgisi altında, vakfı idare eder). (Tam İlmihal s. 862)