Cevap:
Fen adamları Allahü teâlânın varlığına inanmakta ve iki elle Onun dinine sarılmaktadır. Yalnız maddiyata inanan kimseler, çok kereler dertlerine çare bulamayıp, ümitsizliğe kapılmaktadırlar. Bu, onların ruhlarının boş kalmasından ileri gelmektedir. İnsanın ruhu da, bedeni gibi gıdaya muhtaçtır. Bu da, ancak iman etmekle kâbildir ve Allahü teâlânın yolunu ancak din gösterir. Allahü teâlâyı inkâr edenler bile, muhakkak bir gün bu ihtiyacı duyarlar.
Ünlü Rus yazarı Solzhenitsyn, Amerika’ya yerleştiği zaman, kendisinin büyük sıkıntılardan, ruhi bunalımlardan, makina olmaktan kurtulacağını zan etmişti. Bir gün, bir üniversitede Amerikan gençlerini başına toplayarak onlara, (Ben buraya gelince, çok bahtiyar olacağımı zan etmiştim. Ne yazık ki, burada da büyük bir boşluk hissediyorum. Çünkü siz, artık maddenin esiri olmuşsunuz. Evet, burada hürriyet var, herkes istediğini yapıyor. Fakat, ancak maddeye ehemmiyet veriyor.
Ruhları bomboş. Hâlbuki, insanı hakiki insan yapan, onun tekâmül etmiş [gelişmiş], temizlenmiş ruhudur. Size tavsiyem şudur: Ruhunuzu geliştirmeğe, güzelleştirmeğe bakın! Ancak o zaman, memleketinizde bulunan ve sizi de üzen çirkinlikler yok olmağa başlar. Dine ehemmiyet [önem] verin!
Din, insan ruhunun gıdasıdır. Dinine bağlı insanlar, her işte sizin en büyük yardımcınız olacaktır. Çünkü, onları Allah korkusu doğru yoldan ayırmaz. Sizin en büyük zabıta kuvvetiniz bile, herkesi gece gündüz murakabe edemez. İnsanları fenalıktan alıkoyan polis değil, onların duyduğu Allah korkusudur) diye hitap etmişti. (Herkese Lâzım Olan İman s. 159)
***
Sual: Mason olan din adamı olmuş mudur mesela Mısırlı Abduh bunlardan mıdır?
Cevap:
Bu konuda Beyrut’taki mason locasının başkanı Hannâ Ebî Râşid, Dâire-tül-me'ârif-ül-masoniyye kitabında diyor ki:
“Cemâleddîn-i Efgânî, Mısır'da mason locası reisi idi. Âlimlerden ve devlet adamlarından üç yüze yakın üyesi vardı. Ondan sonra, Muhammed Abduh reis oldu. Abduh, büyük bir mason idi. Bunun, masonluk ruhunu Arap memleketlerine yaydığını kimse inkâr edemez.”
Abduh'un yaptığı reformları, değişiklikleri görerek onu İslâm âlimi sananlar az değildir. Ehl-i sünnet âlimleri, onun yazılarına cevap yazmış, maskesini yırtmışlardır. Elmalılı Hamdi Efendi, Fil suresinin tefsirinde, bunun bozuk yazılarından bir kısmını ortaya koymaktadır. İslâmiyet ve nasrâniyyet kitabında;
“Bir kimseden, yüz bakımdan kâfirliği, bir bakımdan imanı bildiren bir söz işitilse, o kimse imanlı kabul edilir. Herhangi bir filozofun, fikir adamının yüz bakımdan kâfirliği gösterdiği hâlde, bir bakımdan imanı göstermeyen söz söylemesini düşünmek, ahmaklıktır. O hâlde, herkes imanlı bilinmelidir. İslamiyette zındık kelimesi yoktur. Sonradan meydana çıkmıştır” demektedir. “Küfrü açıkça görülmeyen bir Müslümanın sözündeki bir iman, onu küfürden kurtarır”, kaidesini yanlış anlatarak, bütün kâfirlere, filozoflara mümin demektedir. Kendi de zındık olduğu için, bu kelimenin söylenmesini istememektedir. Künûz-üd-dekâikda ve Deylemîde yazılı;
(Ümmetim arasında zındıklar çoğalacaktır) hadis-i şerifini inkâr etmektedir.
Zilzâl suresindeki; (Zerre ağırlığında hayır işleyen, karşılığına elbet kavuşur) mealinde olan âyet-i kerimeyi açıklarken;
“Müslim olsun, kâfir olsun, salih amel işleyen herkes Cennete girecektir” diyor. En cahillerin bile güleceği bu yanlış ve haksız savunmasını, onun hayranları, izinde gidenleri bile kabul etmemiştir. Bunlardan, Abduhcu Seyyid Kutb, Nisâ suresinin 124. âyet-i kerimesini açıklarken;
“Üstat Muhammed Abduh, düşünüşünü nakzeden âyet-i kerimelerin sarahatini hiç hatırlamıyor. Bu âyetler Abduh'un görüşünü nakzetmektedir” demek zorunda kalmıştır. Evet, Abduh'a Paris’te yutturulan masonluk afyonunun dozu, o kadar çoktu ki, aklı ve şuuru, âyet-i kerimeler arasındaki bağlantıları göremeyecek kadar altüst olmuştu.