Cevap:
Her Müslümanın birinci vazifesi nefsine uymamaktır. Nefis, insanın en büyük düşmanıdır. İnsanın imanını yok etmek ister ve bundan zevk alır. Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin emirlerinden ve yasaklarından birisinin bile doğru, faydalı olduğunda şüphe edenin imanı gider, kâfir olur. Kâfir, Cehennemde sonsuz kalacaktır. Sonsuz olarak azapta kalmanın ne demek olduğunu insan düşünse, korkudan uykusu kaçar, yemekten, içmekten kesilir. Hiçbir dünya zevki gözüne görünmez. Küfrün cezası çok ağır, çok korkunç ise de, küfürden ve günahlardan kurtulmak da çok kolaydır. Bunun biricik çaresi, imanını tazelemektir. Bunun da en kolay yolu, her akşam yatarken, üç kere; “Estagfirullahel'azîm” okumaktır. Manasını düşünerek okumak lazımdır. Bunun manası; “Ya Rabbi, beni affet” demektir. Allahü teâlâ, tövbeleri kabul edeceğini vadetmiştir. Yalnız, tövbenin kabul olması için, namaz borcu ve kul hakkı olmamak lazımdır. Bir namaz borcu olan, bunu kaza etmedikçe, tövbesi kabul olmaz. Cehennemde yanmaktan kurtulmak için, ölmeden evvel namaz borcundan ve kul hakkından kurtulmak lazımdır. Hiçbir hayırlı iş insanı bu azaptan kurtaramaz. İbni Teymiyye ve benzerlerinin kurtarır demesine aldanmamalıdır.
***
Sual: Herkesin Kur’ânı anlayabileceğini söyleyenler var. Gerçekten birazcık Arapçası olan bir kimse de, Kur’ân-ı kerimi anlayabilir mi?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hâce Muhammed Pârisâ hazretleri, Tuhfet-üs-sâlikîn kitabında, İmam-ı Gazâlî hazretlerinden alarak buyuruyor ki:
“Üç kimse, Kur’ân-ı kerimin manasını anlayamaz: Birincisi, Arabiyi iyi bilmeyen ve tefsir okumamış olan cahil. İkincisi, büyük bir günaha devam eden fasık. Üçüncüsü, itikat bilgilerinden birini yanlış anlayıp, anladığına uymadığı için, hak sözü kabul etmeyen bidat sahibi.”
Ehl-i sünnet itikadından ayrılmak büyük günahtır. Bunun için bidat sahibi olan Kur’ân-ı kerimin manasını anlayamaz. Çünkü bidatin zulmeti kalbi karartır. Görülüyor ki, Ehl-i sünnet mezhebinde olmayan, Arabiyi çok iyi bilse de, Kur’ân-ı kerimi doğru anlayamaz. Yanlış anladıklarını yazarak, herkesi felakete sürükler.
***
Sual: Kötü din adamı kimlere denir?
Cevap:
Büyük İslâm âlimi imâm-ı Ahmed Rabbânî “rahime-hullahü teâlâ”, (Mektûbât) kitabının otuzüçüncü mektubunda diyor ki, Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Kıyamet gününde, en şiddetli azab görecek kimse, Allahü teâlânın kendi ilminden, kendisini faydalandırmadığı âlimdir) buyurdu. Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmağa ve başa geçmeğe vesile edenlere, bu ilim zararlı olmaz mı? Hâlbuki, dünyaya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O hâlde, Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcetmek, çok çirkin bir iştir. Onun kıymet verdiğini kötülemek, sevmediğini de kıymetlendirmek, yükseltmek demektir. Açıkçası, Allahü teâlâya karşı durmak demektir. Ders vermek, vaaz etmek ve dini yazı, kitap, mecmua çıkarmak, ancak, Allah rızası için olduğu vakit ve mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmadığı zaman faydalı olur. Böyle hâlis, temiz düşünmenin alâmeti de, dünyaya düşkün olmamaktır. Bu belâya düşmüş, dünyayı seven din adamları, hakikatte dünya adamlarıdır. Kötü âlimler bunlardır. İnsanların en alçağı bunlardır. Din, iman hırsızları bunlardır. Hâlbuki bunlar, kendilerini din adamı, ahiret adamı ve insanların en iyisi sanır ve tanıtır. Allahü teâlâ bunlar için, Sûre-i Mücâdelenin onsekiz ve ondokuzuncu âyetlerinde mealen, (Onlar, kendilerini Müslüman sanıyor. Onlar son derece yalancıdır. Şeytan onlara musallat olmuştur. Allahü teâlâyı hatırlamaz ve ismini ağızlarına almazlar. Şeytana uymuşlar, şeytan olmuşlardır. Biliniz ki, şeytana uyanlar ziyan etti. Ebedî saadeti bırakıp sonsuz azaba atıldı) buyuruyor. Büyüklerden biri şeytanı boş oturuyor, insanları aldatmakla uğraşmıyor görüp, sebebini sorar. Şeytan cevap olarak, (Zamanın din adamı geçinen, kötü âlimleri, insanları yoldan çıkarmakta, bana o kadar yardım ediyor ki, bu mühim işi yapmama lüzum kalmıyor) demiştir. Doğrusu, zamanımızda İslâmiyetin emirlerini yapmaktaki gevşeklikler ve insanların dinden yüz çevirmesi, hep din adamı perdesi altında söylenen sözlerden, yazılardan ve bu adamların bozuk niyetlerinden dolayıdır. (Herkese Lâzım Olan İman s. 125)