Cevap:
Dua, ibadet demektir. Namaza dua da denilir. İslâmiyette dua, Allahü teâlâya yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua eden Müslümanı çok sever, dua etmeyene gadab eder. Dua müminin silahıdır, dinin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nurdur. Dua, gelmiş olan dertleri, belaları giderir, gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.
(Bana halis kalp ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) mealindeki âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir.
Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Peygamberler, hep dua ettiler. Ümmetlerine dua etmelerini emrettiler.
Dua etmenin de şartları vardır. Önce, günahlarına pişman olup, tövbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, güvenmeli. Duayı üçten fazla söylemeli. Kabul olmadı diyerek, ümidi kesmemeli, kabul oluncaya kadar, uzun zaman tekrar etmelidir. Haram yememeli, haram içmemeli, haram şeyleri söylememelidir.
Duada, Allahü teâlânın sevgili kullarını vesile etmelidir. Zira Resulullah efendimiz, Müslümanların fakirlerini vesile ederek dua ederlerdi. Mazlumların, salihlerin, misafirin, oruçlunun iftar vaktindeki duası, Müslümanın arkasından yapılan dua, sabreden hastanın duası ve mübarek zaman ve yerlerde, namazlardan sonra ve Peygamber efendimizin, evliyanın kabirleri yanında, onları vesile ederek yapılan dualar çabuk kabul olunur.
***
Sual: Anadolu’nun bazı yerlerinde tezek yakılıyor. Bu tezeklerin külleri necis olur mu?
Cevap:
Necaset yanınca, külü temiz olur. Tezek yakarak ısıtılan fırında, ekmek pişirilir.
***
Sual: Namazda pantolon paçalarını çekmenin mahzuru olur mu?
Cevap:
Namazda secdeye giderken etekleri, pantolon paçalarını kaldırmak, çekmek mekruhtur.
***
Sual: Namaz kılarken ceketi, gömleği giymeden omuza alarak bu şekilde namaz kılmanın mahzuru olur mu?
Cevap:
Elbiseyi giymeyip, omuzlarına alarak namaz kılmak mekruhtur.
***
Sual: Peygamber Efendimiz, nesep, soy itibariyle de, diğer insanlardan üstün olarak mı yaratılmıştı?
Cevap:
Peygamber Efendimizin ve bütün Peygamberlerin babalarının ve analarının hiçbiri kâfir, aşağı kimseler değildi. Bununla ilgili Buhârîdeki bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
(Her asırda, her zamanda yaşayan insanların en iyilerinden, seçilmişlerinden dünyaya getirildim.) Müslimdeki hadis-i şerifte;
(Allahü teâlâ, İsmail aleyhisselam evladından, Kinâne ismindeki kimseyi ve onun sülalesinden, Kureyş ismindeki zatı beğendi, seçti. Kureyş evladından da, Hâşim oğullarını sevdi. Onlardan da, beni süzüp seçti) buyuruldu.
İmâm-ı Tirmizînin bildirdiği hadis-i şerifte;
(Allahü teâlâ, insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücuda getirdi. Sonra, bu kısımlarından en iyisini Arabistan’da yetiştirdi. Beni bunlardan vücuda getirdi. Sonra evlerden, ailelerden en iyilerini seçip, beni bunlardan meydana getirdi. O hâlde, benim ruhum ve cesedim, mahlukların en iyisidir. Benim silsilem, ecdadım en iyi insanlardır) buyurulmuştur.
Abdullah bin Abbâs hazretlerinin bildirdiği hadis-i şerifte;
(Benim dedelerimin hiçbiri zina yapmadı. Allahü teâlâ, beni, iyi babalardan, temiz analardan getirdi. Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum) buyuruldu.
Âdem aleyhisselam, vefat edeceği zaman, oğlu Şit aleyhisselama dedi ki:
“Yavrum! Bu alnında parlayan nur, son Peygamber olan Muhammed aleyhisselamın nurudur. Bu nuru, mümin, temiz ve afîf hanımlara teslim et ve oğluna da böyle vasiyet et!”
Muhammed aleyhisselama gelinceye kadar, bütün babalar, oğullarına böyle vasiyet etti. Hepsi, bu vasiyeti yerine getirip, en asil kız ile evlendi. Nur, temiz alınlardan, temiz kadınlardan geçerek, sahibine yetişti. Kısas-ı enbiyâda diyor ki:
“Resulullah Efendimizin dedelerinden birinin iki oğlu olsa, yahut bir kabile iki kola ayrılsa, Peygamber Efendimizin soyu, en şerefli ve hayırlı olan tarafta bulunurdu. Her asırda, onun dedesi olan zat, yüzündeki nurdan belli olurdu. İsmail aleyhisselamın alnında da bu nur vardı. Bu nur, Âdem aleyhisselamdan beri, evlattan evlada geçerek, asıl sahibi olan Resulullah Efendimize gelmiştir.”