Cevap:
Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Resûlullah efendimizin kendi şeklini ve hele rüyada tanıyabilmek çok güç olacağı meydandadır. Bunun için, rüyalara nasıl güvenilebilir? Âlimlerin çoğunun dediğine uyarak ve Resûlullah efendimizin yüksek şanına yakışacak üzere, şeytanın hiçbir şekilde o Serverin ismi ile görünemeyeceğini söylersek, o şekilden emirler almak ve onun beğenip beğenmediğini anlamak kolay değildir. Melun şeytan araya karışarak, olmayan şeyi olmuş gibi gösterebilir. Rüya göreni şaşırtır.
Çoğumuzun bildiği gibi, bir gün Peygamber efendimiz Eshâbı ile oturuyordu. Kureyş'in ileri gelenleri orada idiler. Resûlullah efendimiz onlara Vennecmi suresini okudu. Onların putlarını anlatan âyet-i kerimeye gelince, melun şeytan putları öven birkaç sözü, o Serverin aleyhisselam sözüne ekledi. Dinleyenler, bunları da o Peygamber efendimizin sözü sandılar. Orada bulunan kafirler bağırmaya başlayarak, Muhammed aleyhisselam bizimle sulh yaptı, putlarımızı övdü dediler. Peygamber efendimiz şeytanın sözlerini anlamadı. (Ne oluyorsunuz?) diye sordu. Eshâb-ı kiram, siz okurken bu sözler de araya karıştı dediler. O Server aleyhisselam çok üzüldü. Hemen Cebrâîl aleyhisselam vahiy getirdi. O sözleri şeytanın karıştırdığı, bütün Peygamberlerin sözlerine de karıştırmış olduğunu bildirdi. Allahü teâlâ, o sözleri âyet-i kerime arasından çıkardı.
Görülüyor ki, Peygamber efendimiz hayatta ve uyanık iken, şeytan o Serverin sözüne kendi bozuk şeylerini karıştırıyor ve hiç kimse bunu ayıramıyor. O Server vefat ettikten sonra bir kimse uykuda hisleri çalışmaz ve yalnız iken, nasıl olur da, rüyanın şeytanın karışmasından korunduğunu anlayabilir? Doğru olan rüyalar, çok olur ki, görüldüğü gibi çıkmaz, tabir etmek lazım gelir. Demek ki, rüyalara kıymet vermemelidir. Her şey, insan uyanık iken vardır. Bunları uyanık iken görmeye çalışmalıdır. Uyanık iken görülen, bulunan şeylere güvenilir. Bunlar, tabir etmek istemez. Rüyada ve hayalde görülen şeyler de, rüya ve hayaldir.”
***
Sual: Altın ve gümüş, yalnız ağırlıkla mı ölçülür?
Cevap:
Altın ve gümüş, ağırlıkla ölçülür. Basılı liraların ağırlığı belli olduğu için, liraları sayı ile de kullanmak caiz olur. Kullanırken, ağırlıklarını düşünmek lâzımdır.
On dirhem gümüş para borcu olan kimse, alacaklısına, bunlar yerine bir altın verse, yani on dirhem borcuna karşı, bir altını peşin olarak satsa caiz olur. Çünkü gümüşler, semen yapılmış olup, taayyün etmeleri için, borçlunun teslim alması lâzımdır. Zaten borçluda bulundukları için, yeniden teslim almasına lüzum kalmamıştır. Çünkü, mebî’in ve semenin birlikte taayyün etmeleri, veresiye olan satışta fâizden sakınmak için şart edilmiştir. Ödenip biten borçta, böyle fâiz olamaz. Borçta, ileride düşülecek fâiz tehlikesi olabilir. (Dürr-ül-muhtâr). (Tam İlmihal s. 856)