Cevap:
Bu konuda Mektûbât kitabında şu bilgi verilmektedir:
“Korkulu yerlerde ve düşman karşısında, emin ve rahat olmak için Li îlâfi sûresini okumalıdır. Tecrübe edilmiştir. Her gün ve her gece, hiç olmazsa, onbirer defa okumalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki; (Bir yere gelen kimse E'ûzü bikelimâtillâhit-tâmmâti min şerri mâ haleka okursa, o yerden kalkıncaya kadar, ona hiçbir şey zarar, kötülük yapmaz.) Korkulu şeyden kurtulmak ve bir dileğe kavuşmak için, Tâhâ suresinin 37. âyetinden (Vele-kad)dan, 39 sonuna (alâ aynî)ye kadar kağıda mürekkeple yazıp, bir şeye yedi kere sarıp, yanında taşımalıdır. Faydası çok görülmüştür.”
***
Sual: “Öğleden önce olan sünneti terk eden, şefaatime kavuşamaz” hadis-i şerifindeki şefaatime kavuşamazdan maksat nedir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Namazların sünnetlerine ehemmiyet, kıymet verip, tembellikle, özürsüz ve çok zaman terk eden, azarlanır. Fakat şefaatten mahrum kalmaz.” (Öğleden önce olan sünneti terk eden, şefaatime kavuşamaz) hadis-i şerifi, özürsüz ve ısrar ile terk eden kimse, bu namaz için olan ve derecenin yükselmesine yarayan şefaatime kavuşamaz demektir.” Özür ile terk etmenin, buna mani olmayacağı, İbni Âbidînde ve İmdâdın Tahtâvî hâşiyesinde yazılıdır. Zaten, sünnetleri kaza niyeti ile kılınca, bu sünnet terk edilmiş olmaz.
***
Sual: Bir kimse, abdestli olduğunu zannederek namaz kılsa, bu kıldığı namazdan da sevap alır mı?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Eşbâhda deniyor ki:
“Bir ibadette sevap hasıl olması için, yalnız bu ibadetin sahih olması şart değildir. Halis niyet edilmesi de şarttır. Halis niyet ederek yapılan bir ibadet, bilmeyerek fasit olursa, sahih olmaz. Fakat niyet edildiği için, çok sevap hasıl olur. Mesela, abdestli olduğunu zannederek, abdestsiz kılınan namaz sahih olmaz. Fakat, niyetine karşılık çok sevap verilir. Necis, pis olduğunu bilmediği suyu, temiz zannederek, bununla abdest alıp kılınan namazın şartı noksan olduğu için sahih olmaz ise de, niyet mevcut olduğu için sevap verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahih olan bir namaz, riya, gösteriş için kılınırsa, sevap hasıl olmaz.”
***
Sual: Banka nedir ve İslâmiyette banka olur mu?
Cevap:
Banka, aşağıdaki işleri yapan bir şirkettir:
1- İstenildiği zaman ödemek şartı ile az bir fâizle (vadesiz) para alır.
2- Muayyen bir zaman sonra ödemek üzere, vadesiz olandan fazla fâiz ile (vadeli) para alır.
3- Fâizini her ay başında ödemek üzere (taksitli vadeli) para alır.
4- Merkez bankaları banknot, yani kâğıt para çıkarmak vazifesi de görür.
5- Fabrikalara, şirketlere hissedar olur. Onlara sermaye temin eder.
6- Arsa, bağ, tarla satın alıp satar ve bina yapıp satar. İslâm bankası, her çeşit malı satın alıp, veresiye satar.
7- Kıymetli eşyayı, aksiyon [hisse senedi] ve obligasyon [tahvil senedi] rehin alarak ve temeli atılmış binalar, arsalar ve kredi [itibar] karşılığı olarak fâiz ile ödünç para verir.
8- Vadeleri gelmemiş para senetlerini, bonoları, iskonto [tenzil] yaparak öder. İslâm bankası bunu yapmaz. Çünkü haramdır.
9- Vadeleri gelen senetlerin paralarını borçludan toplayarak alacaklıya verir.
10- Değerli maddeleri saklamaları için, kasaları şahsılara kiraya verir.
11- Şehirler ve memleketler arası para göndermeği temin eder.
12- Tüccarların, poliçe veya çek ismi verilen tediye emri senetlerini, bunların bankadaki parasından öder.
13- Bir tüccarın, diğer bir tüccardan alacağını, borçlunun hesabından düşerek alacaklının hesabına geçirmek suretiyle tüccarlar arasındaki alış-verişi kolaylaştırır.
14- Borsalarda, hisse ve tahvil senetleri alıp satar.
15- Devletin ve anonim şirketlerin tahvil senetlerini piyasaya sürer.
16- Fabrikalar açar ve çalıştırır.
17- Nakil vâsıtaları işletir.
Banka çalışmaları, hicretin altıncı asrında, İtalya’da başlamış ve her memlekete yayılmıştır.
Bankaların yaptığı, yukarıda yazılı onyedi vazifeden çoğu, İslâmiyette yasak olmayan, faydalı şeylerdir. (Tam İlmihal s. 859)