Cevap:
(Hediye) veya (Hibe), mevcut ve malum bir aynı birine karşılıksız temlik etmektir. Belli bir karşılık isteyerek vermek de caizdir. Deyni yani alacağını borçlusuna veya borçlusundan başkasına hediye caizdir. Fakat, başkasına hediye ederken, kabzeylemesini de emir eylemesi ve onun kabzetmesi lâzımdır. Kabzedince, deyn ayn olmaktadır. Yani yukarıdaki tarifte bulunan (Ayn) kelimesi, (Sözleşmede veya sonradan ayn olan) demektir. [Bey’ ve şirâda da, görülmeyen nakit, kabzedilince ayn olmakta, sözleşme yerinde lâzım olan tayin hâsıl olmaktadır.]
Hediyeyi kabul etmek sünnettir. Mükellef olmak ve kendi mülkünü hediye etmek şarttır. Hediye, söz veya hâl ile olan (İcap) ve (Kabul) ile hâsıl ve sözleşme yerinde kabzedilmekle tamam olur. Lüzumsuz şartla bâtıl olmaz. Şartı yapsa da olur, yapmasa da olur. Hediye verirken, belli bir şeyi, karşılık istemek, birisine olan borcunu ödemesini şart etmek caizdir. Hediyenin ve karşılığının, ayrılmadan önce verilmeleri lâzımdır. Taam bulunan çantayı, eşya bulunan evi, yük bulunan hayvanı hediye sahih olmaz.
Bunları boş iken veya yalnız yüklerini hediye etmek sahih olur. Yani (Meşgul) değil, (Şâgil) hediye edilir. Koyundaki yün, dikili ağaç, ağaçtaki meyve, memedeki süt hediye edilemez. Ayırması zarar verecek parça, ayrılarak hediye edilemez. Bir liralık altını, dört çeyrek altın ile değiştirirken, iki karşılıktan birinin ağırlığı fazla olur, bunu helal ederse caiz olur. Çünkü, ayırması zarar verecek şeyi ayırmadan hediye etmiş olur. Eti, daha ağır ete satarak fazlasını hibe etmek ise, caiz olmaz. Çünkü, fazlasını ayırmak zarar vermez.
Alacağını borçluya hibe eden, artık bunu geri isteyemez. Yedi şeyden biri varsa, ayn olan hediye de teslimden sonra geri alınamaz. Bunlar bulunmazsa, hâkim kararı ile geri almak sahih olur ise de, mekruhtur. Yedi mâni: Verilen aynda kıymetini arttıran ziyadelik hâsıl olmak, ikisinden birinin ölmesi, hediyenin karşılığı olduğu bildirilerek bir hediye vermek [bunu başkasının da vermesi rücûa mâni olur], hediye edilen malın alanın mülkünden çıkması, ikisi arasında nikâh bulunmak, aralarında nikâhı ebedî haram eden akrabalık bulunmak, hediye edilen malın helâk olması, geri almağa mâni olurlar. Sadaka, fakire verilen hediyedir.
Deyn olan hediyeyi ve sadakayı geri almak hiç caiz değildir. Birinin borcunu ondan izinsiz ödeyerek, onu kendine borçlu yapmak caiz değildir. (Tam İlmihal s. 851)
***
Sual: Bir kimsenin veli, evliya olması için, bu kimseden mutlaka olağanüstü hâllerin, kerametin görülmesi şart mıdır, kerameti olmayan da evliya olabilir mi?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Veli olmak için, bir insandan harikaların, kerametlerin meydana gelmesi şart değildir. Halbuki Peygamberlerin mucize göstermesi lazımdır. Bununla beraber, evliyanın hemen hepsinde, keramet görülmüştür. Keramet göstermeyen veli pek azdır. Bir veliden, çok keramet meydana gelmesi, onun üstünlüğünü göstermez. Evliyanın birbirinden üstünlüğü, Allahü teâlâya daha yakın olmalarına bağlıdır. Daha yakın olan bir veli, pek az keramet sahibi olabilir. Allahü teâlâdan daha uzak olan bir veli, daha çok keramet, harika gösterebilir. Bu ümmetin sonradan gelen evliyasında, o kadar çok kerametleri olanlar görülmüştür ki, Eshâb-ı kiramın hiçbirinde, bunun yüzde biri bile, meydana gelmemiştir. Halbuki, evliyanın en yükseği, en aşağı derecede olan bir Sahabinin derecesine yetişemez.
Görülüyor ki, evliyayı ve onların üstünlüğünü anlayabilmek için, kerametlerine, harikalarına bakmak, cahillik, kısa görüşlülük olur. O kimsede, o büyüklerin yollarına katılabilmek kabiliyetinin az olduğunu gösterir.
Peygamberlerin ve velilerin feyiz ve bereketlerine, ancak onlara uymak kabiliyetinde olanlar kavuşabilir. Kendi düşüncelerine, hayallerine uyanlar, kavuşamaz. Hazret-i Ebu Bekir, uymak kabiliyeti sebebi ile, Peygamber efendimize bir şey sormadan inanıverdi. Ebu Cehil'de bu kuvvet bulunmadığından, o kadar alamet ve mucizeler gördüğü hâlde, Peygamberliğe inanmak saadeti ile şereflenemedi. Sûre-i En'amdaki bir âyet-i kerime böyle talihsizleri bildirmektedir.Peygamber efendimiz zamanına yakın zamanlardaki evliyanın, az keramet gösterdiğini, bütün ömürlerinde üç-beş harikadan başka görülmediğini söyledik. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin on kerameti bile işitilmemiştir. Hak teâlâ, kelîmi olan, Musa aleyhisselama dokuz mucize verdiğini bildirmektedir. Bunlar, düşmanlara karşı olan harikalardır. Yoksa, Peygamberlerden ve evliyadan her saatte, harikalar meydana gelmektedir. Düşmanları bilse de, bilmese de, harikaları güneş gibi görülmektedir.”