Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidîn hazretleri, zekâtın sebebini ve şartını bildirirken, buyuruyor ki:
“Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline uruz geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez.”
Ticaret niyeti ile yani satmak için satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur.
Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçen uruzu veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken semenleri olan uruzu ticarette kullanmayı niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir, yalnız niyetle olmaz, başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyetle olur. Her şeyi terk etmek, yalnız niyetle olur. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.
***
Sual: Abdestte yıkanması gereken bir yerdeki yaraya merhem sürülmüş ise, abdest alırken bu yaranın üzerini yıkamak gerekir mi?
Cevap:
Tırnak kırılır veya yara olursa, üzerine veya ayaktaki çatlağa konan merhemi kaldırmak zarar verirse, zaruret olacağından, merhemin üstü yıkanır. Yıkamak zarar verirse mesh eder. Bu da zarar verirse mesh de etmez. Diğer üç mezhepte, böyle olduğu için başka mezhebi taklide imkân yoktur. Bu merhemin, cebire gibi olduğu, İbni Âbidînde yazılıdır. Fakat, diş dolgusu ve kaplaması böyle değildir. Çünkü Malikiyi veya Şafiiyi taklit mümkündür.
***
Sual: Peygamber efendimizin, hazret-i Osman huzuruna geldiğinde, açık olan baldırını örtüp toparlandığı doğru mudur?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Begavî hazretleri Mesâbîh-i şerîfte buyuruyor ki:
“Hazret-i Âişe buyurdular ki; Resûlullah efendimiz, mübarek baldırları, topuk ile dizi arası açık olduğu hâlde evimde oturuyordu. Hazret-i Ebu Bekir kapıya gelip, izin istedi, kendisine izin verdiler fakat o hâllerini değiştirmediler. Sohbete başladıktan sonra, hazret-i Ömer gelip, izin istediler, ona da izin verdiler, mübarek baldırları açık olduğu hâlde, sohbete başladılar. Sonra hazret-i Osman gelip, izin istediler. Hemen Resûlullah efendimiz oturup, hâlini düzelttiler, örtüsünü üzerine aldılar ve ondan sonra izin verdiler. Sonra hepsi kalkıp, gittikten sonra, ya Resûlallah; babam hazret-i Ebu Bekir geldi, hâlinizi değiştirmediniz. Hazret-i Ömer gelince de, aynı şekilde kaldınız. Sonra hazret-i Osman gelince, kalkıp, elbisenizi örttünüz, bunun hikmeti ne idi. Resûlullah efendimiz; (Meleklerin hayâ ettiği kimseden ben hayâ etmez miyim) buyurdular. Bir rivayette de; (Muhakkak ki, Osman çok hayâlı bir kimsedir. Ben ondan hayâ ettim. Eğer ona o hâl üzere iken izin versem, içeri girip, arzusunu, isteğini bana söylemezdi) buyurdular.”
***
Sual: Bir eli çolak veya kesik olan bir kimse, abdesti nasıl ve ne şekilde alır?
Cevap:
Sağlam kimsenin bir eli tutmuyor, yaralı, kesik, çolak ise, diğer eli ile abdest alır. İki eli de böyle ise, elini, yüzünü toprağa sürer.
***
Sual: Vücuttaki yara ve kırık üzerine sargı bezi sarılmaktadır. Abdest alırken bu sargı bezlerini çıkarmak gerekir mi?
Cevap:
Yaranın, çıbanın, kırığın üstüne, bunları tedavi ve zarardan korumak için zaruri olarak sarılan sargı veya tahta, merhem, alçı açılıp yara yıkanamaz ve mesh edilemezse, bunların yüzeylerinin ekserisine ve arada kalan sağlam cilt üzerine mesh edilir. İmkân olursa, bunlar çıkarılıp yara üzerine mesh etmek ve sağlam cildi yıkamak lazım olur. Bunların abdestli olarak sarılması ve belli müddeti yoktur.
***
Sual: Namazda sesli olarak ağlamak, namazı bozar mı?
Cevap:
Ağrı, üzüntü sebebi ile, sesle ağlamak namazı bozar. Sessiz gözyaşı ile veya Cenneti, Cehennemi hatırlayıp sesle ağlanırsa, namaz bozulmaz.
***
Sual: Hayatta iken Cennetle müjdelenmiş olan hazret-i Ömer, bu kadar adalet sahibi olduğu hâlde, yine de ahiretteki hesaptan korkarlar mı idi?
Cevap:
Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn kitabında buyuruluyor ki:
“Hazret-i Ömer, halife iken, bekçi yerine, şehrin sokaklarını kendi dolaşır ve nerede bir noksanlık görürse, onu tedarik eder, giderirdi. Bu kadar ihtiyatlı olduğu hâlde daima ağlar idi. Kendisine;
-Ya Emir-el müminin; bu kadar korku ve ağlamak neden dolayıdır dediklerinde, cevabında buyurdu ki:
-Eğer bir koyun veya bir keçi Fırat Nehri kenarında gezerken, onun hastalığına ilaç yapmazlarsa, korkarım ki, kıyamet günü onu benden sual ederler.
Hazret-i Ömer, bu kadar takva ve vera sahibi idi. Abdullah bin Amr bin Âs hazretleri der ki: Hazret-i Ömer’in vefatından sonra, ben daima dua ederdim ki, ya Rabbi, hazret-i Ömer’i rüyada bana göster. Oniki aydan sonra duam kabul olup, rüyamda gördüm. Gusül edip, peştamalına tutunmuş şekilde gördüm ve kendisine dedim ki:
-Ya emir-el müminin; Allahü teâlânın huzurunda yerini nasıl buldun. Cevabında buyurdu ki:
-Ya Abdullah; sizden ayrılalı ne kadar zaman oldu.
-Oniki ay oldu deyince de buyurdu ki:
-Şimdiye kadar muhasebede, hesapta idim. İşlerimden helak olmak korkusu vardı. Eğer, Allahü teâlânın rahmeti gadabını aşmasa idi, çaresiz kalır, mahvolurdum. Şimdi ben ve sen bilelim ki, defterleri günah ile siyah etmişiz. Ben ve sen taat ve hasenatı rüzgara vermişiz. Ben ve sen yüz suyunu Allahü teâlâ ve Resulü önünde yere dökmüşüz. Huzurunda edepsizlik etmişiz. Ben ve sen dünya malına mağrur ve meşgul olup, ahiret hazırlığı yapmamışız.
Ömer bin Hattâb hazretlerinin hâli böyle olan yerde ki, dünyada geçinecek miktardan fazla eşya tutmazdı; ya biz asi kulların ve ahireti dünyaya veren hasislerin, cimrilerin, belki ahireti bir başkasının dünyasına veren düşük kimselerin hâli ne olur.”
***
Sual: Şükür secdesi diye bir secde var mıdır, varsa niçin ve nasıl yapılır?
Cevap:
Kendisine bir nimet gelen veya bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için secde-i şükür yapması müstehabdır. Şükür secdesi de, tilavet secdesi gibidir. Şükür secdesinde önce, Elhamdülillah denir, sonra, secde tesbihi okunur. Namazdan sonra şükür secdesi yapmak ise mekruhtur.