Cevap:
Farz namazlardan sonra, imamın ve cemaatin, her biri tamam olarak, üç istiğfâr ve Âyet-el-kürsi ve 99 tesbih ve duadan sonra, her birinde Besmele çekerek, onbir İhlas ve iki Kul-e'ûzü okumaları ve 67 Estağfirullah demeleri müstehabdır. Onbir İhlâs okumayı emreden hadis-i şerif, Berîkada yazılıdır. Sabah namazı sonunda, on kerre “Lâ ilâhe illallah vahdehu lâ-şerîke-leh lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey'in kadîr” okuyana çok sevap verileceği, hadis-i şerifte bildirildiği İmdâdda yazılıdır. Cenaze olduğu zaman, bunları terk etmemelidir. Çeşitli sebeplerle, cenaze, saatlerce bekletilip de, bunları okumak için bir iki dakika bekletilemez mi? Cemaatin bunları okumalarına mani olanlar, Bakara suresinin yüzondördüncü âyet-i kerimesinde zalim oldukları ve Cehennemde şiddetli azap görecekleri bildirilenlerin arasında bulunmaktan, çok korkmalıdırlar. Cemaatin bunları okumalarına mani olmayan dindar imamlara ve müezzinlere müjdeler olsun! Bunlar, her namazda yüz şehit sevabı kazanıyorlar. Çünkü Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehit sevabı vardır.)
***
Sual: Müezzinler, ezan, kamet ve tesbihlerin okunma durumunda, dinimize göre nasıl hareket etmesi gerekir?
Cevap:
Müezzin efendiler, bidatten kurtulmak için ezanı, yüksek sesle minarede, ikameti, kameti, camide okumalı, namaz tekbirlerini, ancak lüzum olunca, yüksek sesle okumalı, hiç hoparlör kullanmamalıdır. Âyet-el-kürsiyi, tesbihleri ve kelime-i tehlili, sessiz olarak, Hanefi mezhebinde son sünnetten sonra, Şafii ve Maliki mezheplerinde hemen farzdan sonra okumalıdır. Dua ederken, Resûlullah efendimize salat ve selam okumanın müstehab olduğu, İmdâdın Tahtâvî şerhinde yazılıdır.
***
Sual: Bazı yerlerde namazı kılıp bitirdikten sonra, ayağa kalkıp secde edenler oluyor. Namazdan sonra ayrıca böyle secde etmek, dinen uygun mudur?
Cevap:
Namazı kıldıktan ve duadan sonra ayrıca secde etmenin haram olduğu Dürr-ül-muhtârda tilavet secdesinde yazılıdır.
***
Sual: Kağıt veya madeni parayı birbiriyle değiştirirken birisi veresiye olur mu? Tayin edilen malın kendisi verilmeyip benzeri verilebilir mi?
Cevap:
(Bedâyı’) kitabının sahibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beşinci cüz, 236. cı sahifesinde diyor ki, (Aynı sayıda fülüsü birbirleri ile değiştirirken [kağıt veya metal para bozdururken] veya fülüs verip fülüsten başka şey [altın, gümüş veya başka bir ayn] satın alırken, fülüs hep semen olur. Tayin edilince taayyün etmez. Kabzedilmedikçe deyn olur. Nakdeyn ile değiştirilirken, ayrılmadan önce, iki karşılıktan birinin kabzolunarak taayyün etmesi lâzımdır. Çünkü, burada fâizin iki şartı da yok ise de, deynin deyn karşılığı satılması bâtıldır. Fülüs, aynı sayıda [yani, itibari kıymetleri aynı olarak] fülüs ile değiştirilirken, fâizin bir şartı bulunduğu için [veresiyesi haram olacağından] iki karşılığın da kabzolunmaları lâzımdır. Fülüs, başka sayıda fülüs ile değiştirilirse, [bir yüzlük verip, kıymetlerinin toplamı yüzden az olan ufaklık alınırsa], fâizden kurtulmak için, iki karşılığın da tayin edilmeleri lâzımdır. Şeyhayne göre, ancak bu hâlde [ve selem satışında] niyet etmekle fülüs semenlikten çıkar. Uruz gibi olurlar. Tayin edilince, taayyün ederler. Fakat, yine adet ile ölçülürler. Fâizin bir şartı bulunduğu için, yani aynı cins oldukları için, tayin edilmekle, satışın peşin yapılması temin edilmiş olur. Tayin edilen malın kendisi verilir. Benzerleri verilemez). Birisinin tayin edilmesi de kâfi ise de, deynin semen olması ve bunun ayrılmadan önce kabzedilmesi lâzım olur. Bankada, bono kırdırmanın caiz olmadığı buradan da anlaşılmaktadır.
Zimmînin zimmîlerle ve Müslümanlarla alış-verişi, Müslümanların birbirleri ile alış-verişi gibidir. Yalnız kendi aralarında domuz ve şarap satmaları da caizdir. Dâr-ül-harbde [yani, Yahudi, Hristiyan veya müşriklerin memleketlerinde] bulunan mürtedin malları onun mülkü değildir. (Tam İlmihal s. 855)