Cevap:
İslâm âlimleri, gönderilen Peygamberlere inanıp inanmama konusunda insanları dört kısma ayırmışlardır:
1- Peygambere inanır ve buna uyar. Bunlar dünyada rahat ve huzur içinde yaşar, ahirette, doğru Cennete gider. Nefsine uyarak hasıl olan günahları, kalp ile tövbe, dil ile istiğfar ederek ve dünyada sıkıntılar çekerek, af edilecek, doğru Cennete giderek, nimetler içinde sonsuz yaşayacaktır. Bunlara Salih kul denir.
2- Peygambere inanır ve buna uyar. Dünyada dert, sıkıntı ve hastalık içinde yaşar. Dertlere sabır ve şükreder. Sabırları, derecelerinin, sonsuz nimetlerinin artmasına sebep olur. Bunlar, nefislerine uymaz. Bunlara Veli, Evliya denir. Böyle kimseler azdır.
3- Peygambere inanır. Peygambere değil, nefsine uyar. Dünyada sıkıntı çeker. Bunlar, nefislerine uyarak hasıl olan günahlar kadar Cehennemde kaldıktan sonra, Cennete gireceklerdir. Bunlara Fasık kul denir.
4- Peygambere inanmaz. İslâmiyetin emir ve yasak ettiği şeyleri akıl ile bulup, bunlara ve Müslümanlara uyan kafirler, dünyada saadete kavuşur ise de, ahirette faydası olmaz.
Çok habis kimselerin daha çok azmaları için, işlerinde başarı, kolaylık ve rahatlık da verilir. İslâmiyetin bir emrini beğenmeyen kâfir olur. Kâfirler, Cennete girmeyecek, Cehennemde sonsuz kalacaklardır.
***
Sual: Allahın verdiği nimetlere şükür hususunda, öncelik nedir, hangi nimetler ön plandadır?
Cevap:
İslâm âlimleri, insanların Allahü teâlâya karşı şükür borcunu nasıl yapacağı hususunu, öncelikli olarak hangi nimetlere şükredileceği konusunu farklı farklı bildirmişlerdir. Bazılarına göre, birinci vazife, Allahü teâlânın varlığını düşünmektir. Bazılarına göre, nimetlerin Ondan geldiğini anlamalı, dil ile hamd, şükür ve sena etmelidir. Bazılarına göre, birinci vazife, Onun emirlerini yapmak, yasaklarından, haramlarından sakınmaktır. Bir kısmı da, insan önce kendini temizlemeli, böylece, Allahü teâlâya yaklaşmalıdır, dedi. Bazıları, insanları irşad etmeli, doğru, salih olmalarına çalışmalıdır, dedi. Bazıları da, insanın belli bir vazifesi olmaz, her insanın kendine göre, başka başka vazifeleri ve öncelikleri olur, dedi.
***
Sual: Hile-i şer’ıyye yapılması câiz midir? İslamiyete uymayan sebeplerin kullanılmasında hâsıl olan hükümler geçerli mi olur?
Cevap:
İmâm-ı a’zam, hile-i şer’ıyye yapılması câiz olur buyurmuştur. Fakat bu söz, İslâmiyete uymayan sebeplerin kullanılmasına izin vermek değildir. Böyle sebep kullanınca, bundan hâsıl olacak hüküm muteber olur demektir. Meselâ fasit bey yapmak câiz değildir, haramdır. Fakat fasit bey’ yapılınca, bunun ahkâmına uymak lâzım olur. Cuma ezanı okununca bey yapılması da böyledir. Iyne satışının haram kısmını yapmak da böyledir.
Haram sebeple yapılan hileden hâsıl olan hükme uymak, Şafii mezhebinde de lâzımdır. Malikide ve Hanbelide lâzım değildir. Nisaba malik kimsenin, bir sene temam olmadan önce, malını güvendiği birine temlik etmesi, sene temam olduktan sonra geri alması, böylece zekâtın farz olmasına mâni olmak için hile yapması,
Hanefide de câiz değildir. Bir kimse, kadını nikâh etmiştim diyerek, iki yalancı şahit gösterse, kadın inkar etse de, onun zevcesi olur. Fakat, bu hükmün hâsıl olması için, yalancı şahit kullanmak haram olur. Ödünç vermekte fâizi, muamele satışı şeklinde câiz yapmak da böyledir. Bid’attir. (Tam İlmihal s. 844)