Cevap:
Din âlimi olmak için, zamanın fen bilgilerini iyi bilmek, Kur'an-ı kerimi ve manalarını ezberden bilmek, binlerce hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek, İslâmın yirmi ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan seksen ilmi iyi bilmek, bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, dört mezhebin inceliklerini kavramış olmak, tasavvufun en yüksek derecesi olan Vilâyet-i hassa-i Muhammediyye denilen olgunluğa erişmiş olmak lazımdır.
***
Sual: Abdest alırken, başında mı veya ne zaman niyet edilir?
Cevap:
Hanefi mezhebinde, abdestte yüzü yıkayacağı zaman, kalp ile niyet etmek sünnettir. Ağız ile de niyet etmek, kalp ile yapılmış olan niyeti tekrar etmek olur ki, bidat olur. Ağız ile de niyet etmeye sünnettir, müstehabdır veya bidattir denildiği İbni Abidînde yazılıdır. Sünnettir veya bidattir denilen bir şeyi yapmamak lazım olduğu, Berîka, Hadîka ve İbni Âbidînde bildirilmektedir. Bunun için, ağız ile de niyet etmemelidir.
***
Sual: Kur’an-ı kerimi şarkı kalıplarına uydurarak okumak mahzurlu mudur?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Şir'a-tül-islâmda deniyor ki:
“Kur’an-ı kerimi şarkı söyler gibi okumak, bidatlerin en çirkini, en kötüsüdür. Böyle okuyanlar cezalandırılır.”
***
Sual: Bir kimse, dinî konularda bilmediklerini, hadis-i şeriflere bakarak öğrenebilir mi?
Cevap:
İctihad derecesine yükselmemiş olanın, ibadetlerini, işlerini hadis-i şeriflere uyarak yapması ve dört mezhepten birine uymaması, dalalettir, sapıklıktır. Müminlerin yolundan ayrılmaktır. Nahl suresinin 43. âyetinde mealen; (Bilmediklerinizi zikir ehlinden sorunuz!) buyuruldu. Ebû Dâvud'un Câbir bin Abdullah'tan haber verdiği hadis-i şerifte; (Bilmediklerinizi sorunuz. Cehaletin ilacı sualdir) buyuruldu. Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerif, bilmeyenlerin bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedirler.
***
Sual: Her hastalığın, her derdin çaresi, ilacı var mıdır?
Cevap:
Ölümden başka her derdin, her hastalığın, -bazı hastalıklar için şu anda ilaç, çare bulunamasa bile, hepsinin de- çaresi, ilacı vardır. Çünkü Peygamber efendimiz;
(Allahü teâlâ, her hastalığın ilacını yaratmıştır. Yalnız, ölüme çare yoktur) buyurmuştur.
***
Sual: Başkasının yerine ibadet yapılabilir mi? İbadetin sevabını başkasına hediye edebilir miyiz? Ücret ile ibadet yaptırmak veya ibadetin sevabını başkasına satmak caiz midir?
Cevap:
İbadetler üç kısımdır:
1- Yalnız beden ile yapılan ibadettir. Namaz, oruç, Kur’ân-ı kerim okumak, zikir böyledir. Hiç kimse, başkası yerine, beden ibadeti yapamaz. Herkesin kendisi yapması lâzımdır. Kendi yerine başkasını vekil edemez.
2- Yalnız mal ile yapılan ibadetlerdir. Mal zekâtı ve beden zekâtı, yani sadaka-i fıtır ve toprak mahsulleri zekâtı, yani uşur ve kefaretler, yani azad etmek, fakirleri doyurmak ve giydirmek böyle ibadettir. Bir kimsenin özrü olsun, olmasın, bunun mal ile yapılacak ibadetlerini başkası, hatta zimmi de, bunun izni ve malı ile yapabilir.
3- Hem beden, hem mal ile yapılan ibadetlerdir. Farz olan hac böyledir. Bir kimse hayatta iken, ancak devamlı özrü olduğu zaman, bunun emri ve malı ile yerine başkası hac yapabilir. Kendine hac farz olmayan kimse, nafile hac için, özür olmadan vekil gönderebilir.
Bir kimse, farz olsun, nafile olsun, herhangi bir ibadeti yaparken veya yaptıktan sonra, mesela, namaz, oruç, sadaka, hatm-i tehlil, Kur’ân-ı kerim okumak, zikir, tavaf, hac, ömre, Evliyanın kabrini ziyaret ve meyyite kefen vermek gibi ibadet ve taatların sevabını diri veya ölü başkasına hediye edebilir. Şafii ve Maliki mezheplerinde ise, beden ile yapılanlar hediye edilemez.
İmam-i Sübkî ve sonra gelen Şafii âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmain” bunlar da hediye olunur dediler. Ücret ile ibadet yaptırmak veya ibadetin sevabını başkasına satmak bâtıldır. İbadeti yapmadan pazarlık edilirse, ücret olur. Yaptıktan sonra pazarlık edilirse, ibadeti satmak olur. (Tam İlmihal s. 340)