Cevap:
Âdetlerde değişiklik yapmak, bidat değildir. Vera sahiplerinin yapmaması iyi olur. Hadis-i şerifte;
(Benim sünnetime ve benden sonra, hulefâ-i râşidînin sünnetlerine sarılınız!) buyuruldu.
Sünnet sözü, yalnız olarak söylenildiği zaman, İslâmiyetin bildirdiği bütün hükümler demektir. Bu dinin sahibi olan Resulullah efendimiz, âdetlerde bir şey bildirmedi. Çünkü Resûlullah efendimiz, insanlara dinlerini bildirmek için geldi. Dünyada muhtaç oldukları şeylerin yapılmasını öğretmek için gelmedi. Hadis-i şerifte;
(Dünya işlerinizi yapmasını siz daha iyi bilirsiniz!) buyuruldu.
“Dünyanıza faydalı olan şeyleri bulup yapmanız için benim bildirmeme lüzum yoktur” demektir. “Dini vazifelerinizi, ibadetlerinizi bilemezsiniz. Onları benden öğreniniz” demektir. Bunun için âdetler, İslâmiyetin dışında kalmaktadır. İslâmiyetin dışında olan şeylerde yapılan değişiklikler bidat olmaz. Ancak İslâmiyet, bozuk olan âdetleri kaldırmıştır. İslâmiyete uymayan uydurma bilgiler, çalışmalar, âdetler, doğru yoldan sapmaktır ve Allahü teâlâdan uzaklaşmaya sebep olurlar. Peygamber efendimiz, bunun için, eskiden kalma bozuk âdetleri değiştirdi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Allahü teâlâ, dinleri, nefsi isteklerinden kurtarmak, karanlık, kötü âdetleri yok etmek için gönderdi” buyurmuştur.
***
Sual: Hazret-i Hatice ile hazret-i Aişe mi yoksa hazret-i Fâtıma mı daha üstündür?
Cevap:
Kan bakımından yakın olduğu için, hazret-i Fâtıma, hazret-i Hatice ve hazret-i Aişe’den daha üstündür. Fakat, bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstün olmasını göstermez. Bu üçünden en üstününün hangisi olduğunu, âlimlerimiz başka başka bildirmiştir. Hadis-i şeriflerde bildirildiğine göre, bu üçü ayrıca hazret-i Meryem ve hazret-i Âsiye, dünya kadınlarının en üstünüdürler. Hadis-i şerifte; (Fâtıma, Cennet hatunlarının üstünüdür. Hasan ve Hüseyin de, Cennet gençlerinin yüksekleridir) buyuruluyor ki, bu, bir bakımdan üstünlüktür.
***
Sual: Cemaatle namaz kılarken, imam yanılıp, secdeyi ikiden fazla yaparsa, cemaatin ne yapması gerekir?
Cevap:
İmam yanılıp ikiden çok secde yaparsa, cemaat yapmaz, bekler.
***
Sual: Peygamber efendimiz zamanında, mucizeleri görmeden iman edenler olduğu gibi, gördükleri hâlde inkâr edenler de olmuş. Bunun sebebi nedir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
“Resulullah efendimiz zamanında, basiretli, ileri görüşlü olanlar, hiçbir delile ihtiyaç duymadan hemen iman etmişlerdi. Basiretleri örtülü olanlar ise, örf ve âdetler bunlarda huy hâline geldiği için, Resulullah efendimizin hâllerini, sözlerini ve mucizelerini görüp, işitmedikçe, iman etmek nimeti ile şereflenememişlerdi.
Resulullah efendimiz zamanındakiler böyle olduğu gibi, daha sonra gelip iman edenler de iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan bir kısmı, Resûlullah efendimizin sözlerinin açıklamalarını, hâllerini ve ahlakını işittiklerinde, okuduklarında, hemen tasdik edip iman etmişlerdir. İkinci kısımdakiler ise, mucizeleri duyup, Resulullah efendimizin Peygamber olduğunu iyice anlayıp tasdik etmedikçe, iman nimetine kavuşamamışlardır. İnsanlardan bir kısmı da, Resulullah efendimizin Peygamberlik alametlerini, mucizelerini görseler de, inat ve kibirlerinden dolayı inanmamışlardır. Kureyş kabilesinin ileri gelenleri böyle idi. İman etmek için mucize istediler, mucizeleri görünce, bunlar sihir ve göz boyamaktır dediler. Mucizeleri görmeleri, inkârlarını arttırmaktan başka bir şey yapmadı. Daha sonraki inkâr edenler de, bunlara dahildir. Bunlar, mucizeleri inkâr ederek, inat ve kibir yolunu tutmuşlardır. Haşra, neşre, kıyamet gününe, hesaba, kitaba, Cennete, Cehenneme ve Peygamber efendimizin haber verdiği diğer hususlara da iman etmiyorlar.
İnsanlardan bir kısmı da, nakledilen delillere ve mucizelere inandıklarını söylüyorlar ise de, onların hepsini tevil ediyor, mucize olmaktan çıkaracak şekilde açıklıyorlar ve inkâr ediyorlar. Bunlar, mucizeleri inkâr ettikleri hâlde, halkın gönlüne girmek ve çeşitli menfaatler elde etmek için, keramet sahibi olduklarını iddia ediyor ve çeşitli yalanlarla, hilelerle, cahil kimseleri kendilerine bağlıyorlar.”
***
Sual: Haram olmayıp mubah şeylerle meşgul olmanın, dinimizce bir mahzuru var mıdır?
Cevap:
Fetâvâ-yı Hindiyyede; “Kur’an-ı kerim okumaya, namaz kılmaya vakit bırakmayan her mubah iş, mekruhtur” buyuruluyor.