Cevap:
Allahü teâlânın emirlerini, kanun şekline koymuş olan Cevdet Paşa, Mecellenin 95. maddesinde diyor ki:
“Başkasının mülkünü kullanmak için emir olunamaz.” Mesela, filanın şu malını, falanca kimseye ver diye birisine emir olunamaz. 96. maddesinde ve Dürr-ül-muhtârda;
“Bir kimsenin mülkü onun izni olmaksızın kullanılamaz” denilmektedir. Mülk, insanın malik olduğu şeydir. Resulullah efendimiz;
(Bir müminin malı, onun gönlü, rızası olmadan alınırsa helal olmaz) buyurdu. Bu hadis-i şerif imâm-ı Münâvînin Künûzüddekâık kitabında ve imâm-ı Ahmed'in Müsned'inde ve Ebû Dâvud'da yazılıdır. Buradan da anlaşılıyor ki, devlet milletten meşru olmayan ve meşru miktarı aşan bir şey alamaz.
Meşru olmayan vergileri de millete yükleyemez. Alırsa, gasbetmiş, zulmetmiş olur. Gönül rızası olmadan, zorla aldığı bu malları sahiplerine geri vermesi lazım olur. Devletin millet malına el koyması, sosyalist memleketlerde olur. İslâmiyette sosyalist devlet olamaz. İslâmiyette kapitalist bir ekonomi sistemi de yoktur. Milleti kemiren bu iki zulüm ocağını, zekât farizası, kökünden temizlemektedir.
İslâmiyette sosyal adalet vardır. Herkes çalışmasının, alın terinin karşılığına kavuşur. Kimsenin, başkasının malında gözü olmaz. Devlet de, milleti sömürmez. Devlet hazinesini de, yetkililer kendi keyiflerince kullanamazlar.
***
Sual: Zekât malını, bizzat fakire veya fakirin vekiline vermek şart mıdır?
Cevap:
Bu hususu ehl-i sünnet âlimleri, fıkıh kitaplarında şöyle bildirmektedir:
“Zenginin, zekâtını fakirin eline vermesi lâzımdır. Zengin olan bir kimse, velisi olduğu yetimi zekât niyeti ile doyurursa, zekât vermiş olmaz. Yemeği çocuğa vermeli, çocuk kendi malını yemelidir.
Zengin, altını masa üstüne koysa, bir fakir de gelip, masadan o altını alsa, zekât verilmiş ve kabul olmuş olmaz. Fakir veya fakirin vekili alırken, zenginin görmesi lazımdır. Zekât niyeti ile fakiri evinde parasız oturtsa, kira almasa, kabul olmaz. Çünkü fakire mal vermesi lazımdır.”