Cevap:
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyup, öğrenip de, öğretmeğe çalışan ana, baba, evlâdı için büyük nimettir. Böyle olan muallim, talebesi için büyük nimettir. Böyle olan kitaplar, mecmua ve gazeteler, okuyucuları için büyük nimettir. Böyle olan, radyo, televizyon ve internet, bütün millet için büyük nimettir. Etiketi, mevkii ne olursa olsun, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamış, okusa da anlayamamış olan bir cahil, ahmak kimsenin, İslamiyet hakkında, boş kafasından çıkan sözleri, yazıları, hiç kıymetsizdir. Meçhule taş atmak gibidir. İslamiyete ve bütün insanlara zararlıdır.
Ehl-i sünnet âlimlerinden sonra, bazı cahiller, sapıklar ve bunların arasına karışan Yahudiler, İngiliz casusları, Yunan felesoflarının fikirlerini ve kendi zamanlarındaki fen bilgilerini ve kendi sapık ve hain düşüncelerini karıştırarak, bozuk din kitapları yazdılar. İslam dininde, böylece yetmişiki bozuk (Bid’at) fırkası meydana geldi. Bunların çoğu zamanla kayboldu. Yalnız, (Şii) fırkası kaldı.
Şimdi, İslamiyeti bildiren kitap olarak, dünyaya, Ehl-i sünnetin doğru kitapları ile, Şiilerin ve İslamiyeti içerden yıkmak için, İngilizlerin 1150 hicrî ve 1737 miladi senesinde, Suudi Arabistan’da kurdukları (vehhabi) fırkasının, kitapları yayılmaktadır. Mezhepsiz bir din adamı olan Ahmed ibni Teymiyyenin kitaplarındaki sapık fikirler ile İngiliz casusu Hempherin yalan ve hilelerinin karışımına (Vehhabilik) denilmiştir. (Hak Sözün Vesikaları s. 323)
***
Özürlünün abdest alması
Sual: İdrarını tutamayan, herhangi bir yerinden kan, cerahat gelen bir kimse, özürlü mü olur ve böyle birisi, bu hâlde iken abdest alıp namaz kılabilir mi?
Cevap:
Abdesti bozan herhangi bir şey mesela kan, bir namaz vakti devamlı gelir ve diğer namaz vaktinde de ara sıra gelirse, bu hâl özürdür. Özür sahibinin özrü, sonraki her namaz vaktinde, bir kere, biraz akınca, özrü devam ediyor sayılır. Bir farz namazın vaktinde hiç gelmezse, yani namaz vakti başından sonuna kadar özürsüz geçerse, o kimse özür sahibi olmaktan kurtulur. Abdest alırken veya namaz kılarken, özrü kesilip, sonraki ikinci vaktin sonuna kadar hiç gelmezse, özürlü iken aldığı abdesti ve namazı iade eder. Namaz bittikten veya teşehhüt miktarı oturduktan sonra kesilirse, namazını iade etmez. Teyemmüm ederek namaz kıldıktan sonra, suyu gören kimse de, namazını iade etmez. Bir ilaçla veya bağlamakla yahut namazı oturarak ima ile kılmakla, özrü durdurmak vacibtir. Bir dirhem miktarı kan ve saire, yıkanınca, namaz kılıncaya kadar, tekrar bulaşmayacağı zan olunursa, yıkamak vacibtir.
***
Sual: Abdest ve gusül alamayan hasta bir kimse de özürlü mü sayılır, özürlü gibi mi abdest alır?
Cevap:
Özür, yalnız abdesti bozan şeylerdir. Abdest veya gusül abdesti alamayan hasta, özürlü olmaz. Böyle olan bir kimse, yerine göre, su değmeyecek uzvunu mesh ederek abdest alır veya teyemmüm ederek, namazlarını sağlam kimse gibi kılar.
***
Sual: Hanefi veya Şafii mezhebinde olup idrar yollarındaki rahatsızlıktan dolayı idrar kaçıran bir kimse, her namaz vakti abdest almakta güçlük çekiyorsa, ne yapması, nasıl hareket etmesi lazımdır?
Cevap:
Böyle olan hasta ve yaşlılar, gusül, abdest ve namazda Maliki mezhebinin şartlarına riayet ederek bu mezhebi taklit etmelidir. El-fıkh-u alel mezâhibil-erbe'a kitabında deniyor ki:
“Maliki mezhebinin ikinci kavline göre, özür sahibi olmak için, hastalık sebebi ile çıkan, abdesti bozan bir şeyin bir kere çıkması kafidir. Bir namaz vakti içinde devamlı çıkması lazım değildir. Namazdan evvel veya namaz içinde idrar, yel kaçıran hastaların ve ihtiyarların abdestlerinin ve namazlarının bozulmaması için, haraç ve meşakkat hâlinde, bunların Maliki mezhebini taklit etmeleri ve imam olmaları sahih olur.”