Cevap:
İnsanlar, mahluk, yaratılmış olduğu gibi, bütün işleri, hareketleri de, Allahü teâlânın mahlukudur. Çünkü Ondan başka, kimse bir şey yapamaz, yaratamaz. Kendi yaratılmış olan, başkasını nasıl yaratabilir? Yaratılmak damgası, kudretin az olduğuna alamettir ve ilmin noksan olduğuna işarettir.
Bilgisi, kuvveti az olan, yaratamaz. İnsanın işinde, kendine düşen pay, kendi kesbidir. Yani o iş, kendi kudreti ve iradesi ile olmuştur. O işi, yaratan, yapan, Allahü teâlâdır, kesb eden, kuldur. Görülüyor ki, insanların isteyerek yaptıkları şeyler, insanın kesbi ile Allahü teâlânın yaratmasından meydana gelmektedir. İnsanın yaptığı işte, kendi kesbi, ihtiyarı yani beğenmesi olmasa, o iş, titreme şeklini alır. Midenin, kalbin hareketi gibi olur. Halbuki, ihtiyari, istekli hareketlerin, bunlar gibi olmadığı meydandadır. Her ikisini de, Allahü teâlâ yarattığı hâlde, ihtiyari, istekli hareketle, titreme hareketi arasında görülen bu fark, kesbden ileri gelmektedir. Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, onların işlerinin yaratılmasını, onların arzularına tabi kılmıştır. Kul isteyince, kulun işini yaratmaktadır.
Bunun için de, kul mesul olur. İşin sevabı ve cezası, kula olur. Allahü teâlânın kullarına verdiği istek ve tercih, işi yapıp yapmamakta eşittir. Her işi yapmanın ve yapmamanın iyi veya kötü olduğunu, Peygamberleri ile kullarına açıkça bildirmiştir. Kul, her işinde, yapıp yapmamakta serbest olup, ikisinden birini elbette seçecek, tercih edecek, iş, iyi veya kötü olacak, günah veya sevap kazanacaktır. Allahü teâlâ kullarına, emirlerini ve yasaklarını yerine getirecek kadar kudret yani enerji ve beğenmek, seçmek hakkı vermiştir. Daha çok vermesine, lüzum yoktur ve zaten lüzumu kadar vermiştir. Buna inanmayan, kolay şeyleri anlayamayan kimsedir. Kalbi hasta olduğundan, İslamiyetin hükümlerine uymamaya bahane aramaktadır.
***
Sual: Zamanda, herhangi bir eşyada ve yerde uğursuzluk diye bir şey var mıdır?
Cevap:
Bir şeyin, zamanın, yerin uğursuz olması, Yahudilikte vardı. İslamiyette uğursuzluk yoktur. Cahillerin sünnet veya vacip sanacakları şeyi yapmak mekruh olur.
***
Sual: Tövbe ettim demek, tövbe olur mu? Tövbe etmek nasıl olur, şartları var mıdır?
Cevap:
Allahü teâlâ, tövbe edenleri sever. Affeder. Sonra, o günahı tekrar yaparsa, tövbesi bozulmaz. İkinci bir tövbe lâzım olur. Tövbe ettiği bir günahı hatırlayınca, günahı işlediğine sevinirse, tekrar tövbe lâzım olur. Hak sahiplerine haklarını ödemek veya helal ettirmek, gıybet ettiği kimseden af dilemek ve rızasını almak, yapmamış olduğu farzları kaza etmek farzdır. Bunlar tövbenin kendisi değil, şartıdırlar. Bir lirayı sahibine geri vermek, bin sene nafile ibadet yapmaktan ve yetmiş nafile hacdan daha iyidir. Günahı bir daha yaparsam tövbem bozulur diyerek, tövbe yapmamak doğru değildir. Cahilliktir. Şeytanın aldatmasıdır. Her günahtan sonra, hemen tövbe etmek farzdır. Tövbeyi bir saat geciktirince, günah iki kat olur. Buradan anlaşılıyor ki, kaza namazlarını kılmayanın günahları, her namaz kılacak kadar zaman kat kat artmaktadır.
Tövbe ettim demek, tövbe olmaz. Çünkü, tövbenin sahih olması için üç şart lâzımdır:
1- Hemen günahı bırakmalıdır.
2- Günah işlediğine, Allahü teâlâdan korktuğu için, utanmak ve pişman olmak lâzımdır.
3- Bu günahı bir daha hiç yapmamağı gönülden söz vermektir. Allahü teâlâ şartlarına uygun olan tövbeyi kabul edeceğine söz vermiştir. (Hak Sözün Vesikaları s. 256)