Cevap:
Aklı ve zekâyı birbirine karıştırmamalıdır. Zekâ, sebep ile netice arasındaki bağlılıkları bulmak, benzeyiş ve ayrılışları anlamaktır. İsviçreli Claparede, zekâyı; “Yeni durumlara, zihnin en iyi şekilde uymasıdır” diye anlatmıştır. Yani çevremize uymamızı sağlayan bir kuvvettir. En yüksek hayvanlarda ve insanlarda, çevreye uymak için, yeni bir davranış ortaya çıkar ki, bu da zekâdır. Bergson; “İlk insanların ve her asrın, geri kalmış kısımları, tabiata uymak, hayvanlar ve kendileri arasında münasebet kurmak için aletler yapmıştır. Bu aletler, zekâ ile yapılmıştır” diyor.
Görülüyor ki, alet yapmak, teknikte yükselmek akla değil, zekâya alamettir. Alman pyschologue ve pedagogue'larından William Stern; “Zekâ, düşünceyi, hayatın yeni şartlarına uydurmaktır” diye tarif etmişlerdir. Yani problem çözmek kuvvetidir... Bütün bu tarifler gösteriyor ki, zekâ, sevk-i tabiiden yukarı, akıldan aşağı, bir şuur basamağıdır. Aklın tatbikçisi gibi olan zekâ, akıldan önce teşekkül etmektedir. Akıl sahipleri, teorik yollar ve kaideler ortaya koyar. Zeki kimse, bunların pratiğe tatbikini sağlar. Zekâ, düşünebilmek kuvvetidir. Fakat, düşüncelerin doğru olması için, akıl lazımdır.
Zeki insan, düşüncelerinin doğru olabilmesi için, birtakım prensiplere muhtaçtır. Bu prensipleri idare eden akıldır. O hâlde, her zeki kimseyi akıllı sanmak doğru olamaz. Zeki bir kimse, büyük bir kumandan olabilir. Akıllılardan öğrendiği usulleri, yeni harp vaziyetine uydurarak, kıtaları fethedebilir. Fakat, aklı az ise, bir hata ile, başarıları, felakete döner.
Bir aslanın zekâsı, insan zekâsı kadar kuvvetli olsaydı, bu arslan öteki aslanlardan, onbin kat daha çok korkunç olurdu. Akılsız, dinsiz kimse de, kuvvetinin ve zekâsının çokluğu kadar, cemiyetlere büyük tehlike olur.
***
Sual: Namazın vaciblerinden birisi bilerek yapılmazsa, o namaz bozulur mu, yeniden mi kılmak gerekir?
Cevap:
Namazın vaciblerinden birini bilerek yapmamak, namazı bozmaz, fakat günah olur. Unutarak yapmayan, secde-i sehv eder.