Cevap:
Mucizeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Her şeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Allahü teâlâdan başka yaratıcı yoktur. Şu kadar ki, bu dünyanın ve dünya işlerinin düzgün olması için, Allahü teâlâ, her şeyin yaratılmasını sebeplere bağlamıştır.
Bir şeyin yaratılmasını isteyen kimse, o şeyin sebebini kullanır. Sebeplerin çoğu, düşünmekle, tecrübe ile, hesapla bulunacak şeylerdir. Bir şeyin sebebi yapılınca, Allahü teâlâ, o şeyi, dilerse yaratır. Mucize ve keramet böyle değildir. Allahü teâlâ bunları sebepsiz olarak, harika olarak yaratır. Sebebe yapışmak, Allahü teâlânın âdetine uymaktır. Allahü teâlânın sebepsiz yaratması, âdetin haricine çıkmak olur, harika olur. Mucize, yalnız Peygamberde hâsıl olur. Başkasında hâsıl olmaz.
Herhangi bir kimseyi övmek için (Mucize yaptı) demek, (Mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz, söze bakılır. Herhangi bir kimseye peygamber demek küfür olur. Söyleyenin imanı gider. Allahü teâlâdan başkasına yaratıcı demek, (falanca yarattı) demek de böyledir. Müslümanlar, böyle tehlikeli şeyler söylememelidir. (Hak Sözün Vesikaları s. 298)
***
Cehennem ateşinde sonsuz yanmak
Sual: Sonsuz olarak ateşte yanmak ne demektir? Bu korkunç felaketten kurtulmak çaresi var mıdır?
Cevap:
İmanı olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını Peygamber efendimiz haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lâzımdır. Sonsuz olarak ateşte yanmak ne demektir? Herhangi bir insan, sonsuz olarak ateşte yanmak felâketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lâzım gelir. Bu korkunç felaketten kurtulmak çaresini arar.
Bunun çaresi ise, çok kolaydır. (Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed aleyhisselâmın Onun son Peygamberi olduğuna ve Onun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak) insanı bu sonsuz felaketten kurtarmaktadır. Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir felaketten korkmuyorum, bu felaketten kurtulmak çaresini aramıyorum derse, buna deriz ki, (İnanmamak için elinde senedin, vesikan var mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana mâni oluyor?) Elbet vesika gösteremeyecektir. Senedi, vesikası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna zan ve ihtimâl denir.
Milyonda, milyarda bir ihtimâli olsa da, (sonsuz olarak ateşte yanmak) korkunç felâketinden sakınmak lâzım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felaketten sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimâlinden kurtulmak çaresini aramaz mı? Görülüyor ki, her akıl sahibinin iman etmesi lâzımdır. İman etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, ibadet zahmeti çekmek, zevkli tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak lâzım değildir. Yalnız kalp ile, ihlâs ile, samimi olarak inanmak kâfidir. Bu inancını inanmayanlara bildirmek de şart değildir.
İmâm-ı Rabbânî “rahime-hullahü teâlâ” yetmişüçüncü mektupta buyuruyor ki, (Sonsuz ateşte yanmaya inanmayanın, buna çok az da bir ihtimal vermesi, zannetmesi akıl icabıdır). Sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimâli karşısında, bunun yegane ve kati çaresi olan (İMAN) nimetinden kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı? (Tam İlmihâl . 770-771)