22 şubat 2013... yetim kaldığımız gün.
Hüznümüzün, acımızın zirveye çıktığı gün...
Dünyanın tadının, zevkinin kalmadığı gün...
Abimiz, babamız, Hocamız, herşeyimiz ENVER ABİMİZ'i kaybettiğimiz gün...
Enver abimizin anlatılması birkaç satıra sığmaz elbet. O'nun hayatı kitaplara dahi sığmaz… Hatta Enver abimizin hayatı, üniversitede doktora çalışması yapılsa yeridir.
Gerçi Huzur Pınarı'nda Enver abimizden hergün biraz mutlaka bahsediyorsak da, bugün vefatlarının sene-i devriyesi olduğundan biraz genişçe bahsedelim inşallah.
Yukarıda, resim olarak da, kabrlerinin karlı resmini hususi olarak seçtik… Enver abim kar manzarasını, karlı havayı severdi. Çünki kar, kirleri pislikleri örtüyor, her yer tertemiz görülüyor derdi. Zaten kendisi de herkesin ayplarını, kabahatlerini, pisliklerini hep örtmeğe çalışırdı. Hiç kimsenin hatasını görmezdi. Herkesin, herşeyin iyi taraflarını görmeğe çalışırdı. Onun için kar manzarasının Enver abimiz ile benzerliği vardır. Kar manzarası da, pislikleri örtüp her yeri tertemiz gösteriyor. Tıpkı Enver abiler gibi… Kar yağınca bu sebeple Enver abiler hatırlanıyor.
"UNUTMAYALIM Kİ, UNUTULMAYALIM.
Unutmazsak, unutmazlar... hatırlarsak, hatırlarlar."
Bu sözü sık sık işitirdik kendilerinden, o halde biz de unutmayalım. Arkasından manevi hediyelerimizi gönderelim inşallah.
Allahü teala rahmet eylesin, mekânını Cennet eylesin, kabrini Cennet bahcesi eylesin, kabrini nûr-u îmân ile, nûr-u Kur'an ile pürnûr eylesin. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin ve silsile-i âliyye efendilerimizin şefaatine kavuştursun inşallah. Derecesini âlî eylesin inşallah. Ahıretde bizleri de onunlaberaber eylesin inşallah.
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer....
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir...
Mübarek Hocamız buyururdu ki; "Eskiden dünyanın sevilecek tarafı vardı, çünki Allah adamları, evliyalar vardı, şimdi onlar olmayınca dünyayı sevmemek daha kolay". Evet, hakikaten öyleymiş, insanın sevdikleri birer birer dünyadan ayrılınca, dünyanın hiç bir değeri olmadığı, sevilemeyeceği anlaşılıyor. Bunu evvelden ilim olarak, bilgi olarak bilsek de, kalbde nasıl yaşanır bilemezdik. Çok sevdiklerimizden ayrılınca yakînen öğrenmiş olduk.
Enver abimiz olmasaydı, biz Hocamızı tanıyamazdık, silsile-i âliyye büyüklerini tanıyamazdık, Peygamber efendimizin kıymetini bilemezdik, dinimizi yaşamanın ne olduğunu bilemezdik.
Bize bu sevgilerin kıymetini öğreten, kalbimize yerleştiren, büyüklerin büyüklüğünü öğreten, Cennete nasıl gidileceğini, Cehennemden nasıl sakınılacağını öğreten, insan sevgisini öğreten, yumuşaklığı, kalb kırmamağı öğreten, ailemize karşı, insanlara karşı nasıl davranılacağını öğreten, her sıkıntımızda sadece kendisine müracaat edip dertlerimize anında çare bulup bizi rahatlatan, her hatâmızı afv eden, Hocamız ile aramızda vâsıta olan, Ehl-i sünnet itikadını öğreten, kimin sevilip kimin sevilmeyeceğini öğreten, kim olduğumuzun değil, kiminle olduğumuzun kıymetini öğreten, dinimize fitne çıkarmadan nasıl hizmet edileceğini öğreten, güler yüzlü olmayı, neşeli olmayı öğreten, velhasıl insanlığımızı öğreten, Allah sevgisini, sevmemiz lazım olan büyüklerin sevgisini kalblerimize nakış nakış ören ENVER ABİMİZ idi.
Merhameti, şefkati, sabrı, yumşaklığı, kalb kırmamağı kitablarda okurduk, kitablardan öğrenirdik, fakat nasıl olduğunu bilmezdik, hatta bunların ve bütün güzel huyların bir insanda bulunabileceğini bilmezdik. Enver abimizi tanıyınca güzel huyların nasıl olduğunu ve bir insanda hepsinin toplanabileceğini görüp anlamış olduk. İslamiyetin tarif ettiği kâmil insanın nasıl olacağını görmüş olduk. Talebelerine sık sık hatırlatırlardı; "Üzen olma, üzülen ol. Ezen olma, ezilen ol. Üzen yandı, üzülen kazandı" buyururlardı.
Abdülhakim efendi hazretleri, büyüklerden bahsederken "İnsan onlardı, biz kimiz ki!.." buyururmuş, kendisinden bahsetmezmiş, her zaman Hocasından ve büyüklerden bahsedermiş. Biz Hocamızdan da bunu gördük, hiç bir zaman kendisinden bahsetmez, bahsettirmez, her zaman Hocası Abdülhakim efendi hazretlerini, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini, Mevlâna Hâlid hazretlerini anlatır, Onların büyüklüklerini anlatır, kendisinden bahsetmezdi. Enver abim de bu yolun devamı idi. O da kendisinden bahsetmedi, bahsettirmedi, her zaman sadece Hocamızı ve diğer büyükleri anlattı. Kendisini setr etti, gizledi. Bize sadece bir abimiz olarak görülmek istedi. Demek ki hakîkaten insan Onlarmış, büyüklük bu imiş.
.
Bize Huzur Pınarı'nı kurdurduğu zaman yazı yazmayı öğretti, senelerce cuma yazılarını hazırlayınca hataları düzelttirdi, bazan telefonla, bazan mail ile "şu kelimeyi şöyle değiştirdim" dediği çok olmuştur. ("değiştir" değil de, "değiştirdim" demesi, çok hoşumuza giderdi, Huzur Pınarı'na sahip çıktıklarını anlardık.) Nasıl yazı yazacağımızı öğretirdi, fakat kendisinden bahsettirmezdi. "Benden bahsetmeden, Benim sözüm olduğunu belli etmeden yaz" buyurmuştu. Enver abimin sözlerini, kendisinden bahsedemeden yazmak, yazı yazmanın en zor yanı idi.
Enver abiler kiminle konuşsa onun frekansına göre haraket etmesini iyi bilir, hiç kimseyi korkutmaz, çocukla çocuk olur, büyükle büyük, neşeli ile neşeli olur, dertlinin de derdini alır, onu neşelendirirdi. Herkes bir kere daha Enver abileri görsek diye çırpınır, onun yanından ayrılmak istenilmezdi.
Enver abiler zeynül mecalis idi. Onun bulunduğu yerde herkes neşeli olurdu. Kimin ne derdi olsa orada unuturdu. Zaten Onun yanında dünya hiç akla gelmezdi. İnsan başka bir âleme gider, yanında adetâ Cennet hayatı yaşanırdı. Onunla beraberken vaktin nasıl geçtiği belli olmazdı .
Enver abimde silsile-i âliyyenin kokusu olduğu için herkes Onu görebilmek, birkaç dakika sohbetinde bulunabilmek için işini, derdini, dünyayı unuturdu. Velhasıl Enver abim, asırlarda pek ender yetişen, dünyada bir benzeri bulunamayacak olan, yeri doldurulamayacak olan bir abi, bir baba, bir hoca, bir büyüktü. Abdülhakim efendi hazretleri, "Büyükler heybelerini doldurup gittiler, yerleri boş kaldı" buyurmuş.. Hakikaten gidenlerin yeri doldurulamıyor.
Enver abiler 1990 senesi Kasım ayında böbrek nakli ameliyatı için gitmişti. Ameliyatdan sonra, 9 Kasım günü Hocamıza ziyarete gittik. Hocamız o gün buyurdular ki; "Dün gelseydiniz, bizi böyle neşeli bulamazdınız. Çok üzüntülüydük. Ağlıyarak duâ ediyorduk. Yâ Rabbi, Enver'i bize bağışla, müslimânları yetim bırakma diye duâ ediyorduk. Enver'e bir şey olursa biz de, bütün müslimânlar da, yetim kalırız. Enver bey hepimizin babası. Allahü teâlâ onu, bunun için yaratmış. Gece-gündüz, düşüncesi dine hizmet. İhlası çok, gayretli, hâfızası da çok kuvvetli. Benim söylediklerimi aylar sonra bile hatırlayıp aynısını anlatıyor. Enver abideki ihlâs bütün arkadaşlara aks etmiş. Çünki, "İnsanların dini, reislerinin, başkanlarınınki gibi olur" buyuruluyor. Onun için arkadaşların ihlâsı Enver abiden geliyor. Bugün gazetede resmini görünce sevindik. Neş'emiz yerine geldi." buyurmuşlardı. Bir keresinde de mübarek Hocamız buyurmuşlardı ki; Enver abinin güzel siyaseti, güzel idaresi sayesinde hepimiz rahat ediyoruz. Hocamızın bu sözlerinden herşey açık ve net anlaşılmaktadır. Enver abimizin nasıl olduğu, Hocamızın nazarında yerinin ne olduğu ve değeri gayet açık anlaşılmaktadır. Enver abim için başka söze ne hacet var ki...!
Bir insanın kıymeti sevdiklerinden ve sevenlerinden belli olur. Allahü teala bir kulunu severse O'na kendi dostlarını, sevdiği kullarını tanıtır ve sevdirirmiş. Allahü teala Enver abimize bu büyükleri hem sevdirmiş, hem onlara hizmetle şereflendirmiş, hem de Onların kalblerine girmek nasib etmiş..
Hocamız buyururdu ki; "Bu büyüklerin bir kişiyi sevmesi demek, Peygamber efendimizin ve Allahü tealanın da sevmesi demekdir". Enver abimiz ismiyle müsemmâ, nûr'dur.
Allahü teala Enver abimizi, insanları sevindirmek, insanların ihtiyaçlarını Onun elinden vermek, insanların kalblerini ferahlandırmak için ve insanların dünya ve ahıret seadetine kavuşmaları için yaratmış. Enver abimizi tanımayanlara bunları anlatmak çok zor, tanıyanların ise bu sözler az bile dediklerini duyar gibiyim. Velhasıl Enver abimiz melek miydi, insan mıydı diye düşünülecek, bu devirde böyle bir insan olabilir mi denilecek bir insandı. Enver abimizi iyi anlıyoruz, iyi tanıyoruz, yani anlayamıyacağımızı iyi biliyoruz...
Bir şair diyor ki;
"Sen doğduğunda herkes güldü sen ağladın,
Öyle hayat yaşadın ki, öldüğünde herkes ağlarken sen gülüyorsun".
Bu beyt Enver abimizi tarif ediyor. Zaten âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir buyurulmuş.
Enver abimi 1969 senesinde 47 sene evvel tanıdım; bu kadar zaman içinde, Enver abimin, herhangi bir kimseyi kırdığıni, incittiğini görmedim. Kendisine düşmanlık edenlere bile kolayca ihsan edebilmeyi, sevmeyenlere dahi güleryüzlü davranmayı yalnız O'nda gördüm. Herkesin gönlünde taht kurmuştu Enver abim. Kiminle görüşse, her zaman herkesin gönlünü alırdı. Binlerce seveni, Enver abimizi görebilmek için, birkaç kelime sohbetini dinleyebilmek için yarışırlar, nasihatini dinleyebilmek için can atarlardı. Görüştüğü herkesin tek tek hatırını sorar, gönlünü alır, derdini dinler, sıkıntısını giderirdi. Herkesin duasını alırdı. Buyururdu ki; "Yönünü dünyaya dönen, insanlarla çarpışır, yönünü ahırete dönen, insanlar, onun gibi olmak için yarışır". Enver abim yönünü ahırete dönmüştü, herkes Onu örnek alıyor, Onun gibi olmak için çalışıyordu. Dünyada bizim aramızda görülse de, sanki başka âlemde, ahıretde gibi idi. Bu dünyanın insanı değildi sanki. İnsanlara iyilik yapmak hücrelerine işlemişti. Anlaşılması çok zor, hatta anlamak mümkün değildi. Her zaman Allahü tealanın dostlarını, sevdiği kullarını anlatırdı. Yani Allahü tealanın velî kulları ile bizim aramızda köprü olurdu. O büyüklerden alıp bize aktarabilen zülcenaheyn bir büyüktü. Yerinin doldurulabilmesi mümkün değildir.
Abdülhakim efendi hazretlerinin gözbebeği muhterem Hocamız Hüseyin Hilmi Işık hazretlerinin en çok sevdiği talebesi, dâmâdı ve her konuda tek vekili idi. Hocamız buyururdu ki; "Enver abinin sözü, benim sözümdür". "Enver abiyi üzen beni üzer". "Size iki emanet bırakıyorum, biri Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, diğeri Enver abidir".
Enver abiler bizim herşeyimizdi, abimiz, babamız, rehberimiz, hocamız, canımızdı..
Şimdiden sonra bize düşen vazife; Ona layık talebe olabilmek, Onun öğretdiği gibi yaşayabilmektir. Her karşılaştığımız şeyde, Enver abim olsa bunu nasıl yapardı diye düşünerek Onun gösterdiği yoldan yürüyebilmektir ki, ahıretde dahi onunla beraber olabilelim inşallah.
Vefatından birkaç ay evvelki son sohbetlerinin birinde, (Miraç kandilinde) buyurmuşlardı ki; "Size mutlak olan birşey söylüyorum: ahıret hayatı, dünya hayatından daha rahat, daha huzurlu, daha iyidir. Sakın ola ki ölümden korkmayın. Ölüm; evin bir odasından diğer odasına geçmek gibidir. Müslümanlar son nefeste Peygamber efendimizi "sallallahü aleyhi ve sellem" görerek ve Cennet hayatını görerek, ölüm acısını hiç duymayacaklardır. Ömrü olana bu hizmetler, bu nimetler devam eder, ömrü olmayana da Cennet nimetleri nasib olur inşallah." buyurmuşlardı..
Gerçi Enver abimiz her zaman ölümden bahsederler, ölümü hatırlatırlardı fakat son zamanlar kendilerini anlatmışlar lakin biz anlayamadık veya sevgimiz anlamamıza mani oldu.
Her zaman anlatırlardı ki; "Son nefesde beyindekiler silinir, fakat kalbdekiler kalıcıdır. Beyin, bilgi yeridir, kalb ise sevgi yeridir. Son nefesde iman ile ölmek veya imansız ölmek, kalbdeki sevgiye tabidir. Kalbde yüzde ellibir neyin sevgisi önde ise ölüm anı o yönde olacaktır" buyururlardı. Ve sevdiklerinin kalblerinde ahıret sevgisinin önde olmasını, dünya sevgisini kalbden çıkarmayı tavsiye ederlerdi, bunun ehemmiyetini kalblere nakış nakış örerlerdi. Dünyayı kullanmak değil, sevgisinin kötü olduğunu, kalblere girmesinin kötü olduğunu her zaman anlatırlardı. Dünyanın bir binek olduğunu, vasıta olduğunu, gaye olmadığını, en iyisinden kullanmak fakat kalbe koymamak lazım olduğunu anlatırlardı. Dünya sevgisini kalbe koymanın, sarayın içine çöp dökmek gibi olacağını anlatırlardı. Bir sözün tesir etmesi için, söyleyenin o meseleyi tatbik etmesi, uygulaması lazımdır. Enver abimizin sözleri kalblere tesir ederdi. Çünki kendi menfeatini hiç düşünmez, daima karşısındakinin iyiliği için, ahıreti için söylerdi.. Laf olsun diye değil, hücrelerine kadar inanarak, kalbinden söylerdi.
Enver abiler son sohbetlerinden birinde buyurdukları şu sözleri çok dikkat çekici ve mânidardı; ("Cenab-ı Peygamber "aleyhissalatü vesselam" birşey buyurdu mu, o buyurduğu nesne kıyamete kadar geçerlidir. O buyuruyor ki "aleyhissalatü vesselam"; "Dünyada kim kimi severse ahirette onunla beraber olacaktır." İnşallah Enver abi sizinle beraber olsun. İnşallah siz de benimle beraber olun, bitsin bu iş. Uzun lafın kısası…Perşembe günleri umumiyetle kabristana gidiyorum. Ziyaretlerimi yapıyorum. Ondan sonra kendi yerime geliyorum. Hani derlermiş ya eskiden. Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var. Bakıyorum orada, birgün bu toprak kazılacak. Enver abi içine konacak, örtülecek. O konuşan diller, o gören gözler, o işiten kulaklar hepsi, herşey orada bitecek. Ne yapacaksın ki hayat böyle. Mübarek Hocamız "kuddise sirruh" Allah rahmet eylesin, buyurdular ki; Doğmak ölmenin habercisidir. Peygamberimiz buyuruyorlar ki "aleyhissalatü vesselam"; Benden sonra ümmetimin başına iki büyük bela gelecek, ona üzülüyorum, ona endişe ediyorum. Dediler, Ya Resulallah nedir o? Buyurdu ki; Allah'a değil, nefslerine tapacaklar ve ölümü unutacaklar. Yine bir hadis-i şerif'de cenab-ı Peygamber buyuruyor ki "aleyhissalatü vesselam"; Ağzınızın tadını kaçıranı çok hatırlayın. Çünki hayat o gün başlayacak. Nasıl bir hayat ? Sonsuz...
Mübarek Hocamız, "Allah rahmet eylesin, Allah şefaatlerine nail eylesin", kırk veya elli senede o Tam İlmihal'i hazırladılar. Hiç durmaksızın, gece gündüz durmaksızın, vakti saati belli olmaksızın. Çok defa gece saat 02.00 de matbaaya telefon edilmiştir, baskıyı durdurun, ilave var diye. Böyle bir çalışma içerisinde bu eser meydana gelmiştir ve eserin en kısa tarifi; binlerce çiçekten toplanmış süzme bal. Arı olacaksın, çiçeklere konacaksın, oradan ufacık birşey alacaksın, kovana koyacaksın, bitti senin ömrün zaten. Sonra da bal yapacaksın... Hazır süzme bal….
Mübarek Hocamız buyurdular ki; İlmihal'i okuyan, onu öğrenen âlim olur. Neden? Çünki, âlimlerin sözü. "Benim sözüm değil. Ben bir kelime ilave etmedim kendiliğimden. Bir kelime koymadım. O pırlantaların arasında cam parçasının ne işi var. Hele içindekileri de yaparsa, tatbik ederse, evliya olur", buyurdular. Enver Abi sabahleyin hastahanede dedi ki; hepimiz okuyoruz elhamdülillah. Ama şöyle, ama böyle, okuyoruz. Fakat, bu okuduğumuz İlmihal'den istifade ediyor muyuz etmiyor muyuz, bir de bunu kendimize sormamız lazım. Bir mümin, İlmihal'i okuyor, hele hele bir de içindekileri yapıyorsa, bunun iki alameti vardır. Bir; insanın ilmi arttıkça tevazuu artar, daha alçak gönüllü olur. İlmi arttıkça daha tevazu sahibi olur. İlmi arttıkça, kendisinden artık utanır hale gelir. İlmi arttıkça, Allahü teala'ya yakınlığı artar. İlmi arttıkça ölüm halleri artar. Yani ilmin artması, ahırete yaklaşması, Cenab-ı Hakka yaklaşmasıdır. Mübarekler buyurdular ki; "Hatta aslanın ağzındaki yem gibi olur". Ağzını kapatsa öldü. O kadar kendilerini korku içinde hissederler, Allahü teala'nın haşmeti, büyüklüğü yanında. Neden? İlimle tanıyorlar çünki, tanımaya doğru gidiyorlar. Allahü teala Kur'ân-ı kerim'de mealen buyuruyor ki; " Âlimler, Allah'tan çok korkanlardır." Bir de Tam İlmihal'in içindekileri yapıyorsa, onun da bir alameti var. O da tasavvuftur, yani evliyalık basamaklarıdır. Evliyalığın nihayet en son basamağı, tek kelime ile; hiç kimseyi incitmemektir. Çikolata gibi olur, kaymak gibi olur, bal gibi olur, hatta su gibi olur. Herkes onu bir an görmek ister, herkes onunla bir an beraber olmak ister.")
Enver abiler son sohbetlerinde buyurdular ki; "Enver Abi hepinizden dua bekliyor. Söz mü? Allah hepimize hidayet versin. Cenâb-ı hak hepimizi, elemden kederden üzüntüden ve kul haklarından muhafaza etsin. Ben daima sizlerden iyi haberler bekliyorum. Ben haklarımı helal ettim, siz de helal edin".
Allahü teala rahmet eylesin, mekânını Cennet eylesin, kabrini Cennet bahcesi eylesin, kabrini nûr-u îmân ile, nûr-u Kur'an ile pürnûr eylesin. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin ve silsile-i âliyye efendilerimizin şefaatine kavuştursun inşallah. Derecesini âlî eylesin inşallah.
Allahü teala dünyada olduğu gibi ahıretde dahi bizi Onlardan ayırmasın, şefaatlerine kavuştursun inşallah. Onların açtığı yolda, öğretdikleri gibi yaşamayı, istedikleri gibi hizmet etmeyi, Onlara layık talebe olabilmeyi nasib etsin inşallah.
Allahü teala Enver abilerin kabrini Cennet bahçesi eylesin, hesabsız sualsiz Cennetine alsın inşallah.
Huzur Pınarı ailesinden ENVER ABİMİZ için dua etmelerini, hiç olmazsa bir Fatiha okumalarını istirhâm ediyorum.
Zira dua edene mi, edilene mi faydası olacağı sonra belli olur.
Allaha emanet olun efendim.
UNUTMAYALIM Kİ, UNUTULMAYALIM.
ali zeki osmanağaoğlu
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.
Ezeli hilkatte ziyafet çekilmiş Enver'e
Ruhun doymuş, sığmamış hiçbir yere
Hep biri bulmuş gezse de nerder nere
Müjdelerle selam olsun kimki muhip Enver'e
Ey konca-i nurun cem'i Enver
Hürmetine sevsin bizi ol server
Matlubu maksut O dur cevher
Çün Allahü Ekber, Allahü Ekber