Cevap:
Her şeyi ve insanların iyi, kötü her işini Allahü teâlâ yaratıyor ise de, insanlara ve hayvanlara (irade-i cüz’iye) vermiştir. İrade-i cüz’iye insandan meydana gelir. Fakat, insan bunu yarattı denilemez.
Çünkü irade hariçte mevcut bir şey değildir. İnsanın kalbinde hâsıl olmaktadır. Hariçte mevcut olan şeyin meydana gelmesine (Halk etmek), yaratmak denir. Allahü teâlânın (İrade-i külliye)si ise hariçte vücudu var olan bir kuvvettir. Allahü teâlâ, insanın ihtiyârî hareketini yaratmak için, insanın iradesini sebep kılmıştır. Bu şart olmasa da yaratır. Fakat bu şart ile, bu sebep ile yaratması âdetidir.
Peygamberlerinde “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Evliyasında “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” bu âdetini bozarak sebepsiz de yarattığı çok görülmüştür. Buna (Keramet) denir.
İnsanların işleri yalnız irâde-i cüz’iyye ile meydana gelmez. Yani insanın her istediği vücuda gelmez.
Yalnız Allahü teâlânın iradesi ile de yaratmak âdeti değildir. Bunun için, insanlar işlerinde mecbur değildirler. İnsan irade eder. Hareket etmesini ister, kudretini kullanır, Allahü teâlâ da, irade ederse, iş meydana gelir. Şeytan, (İnsan, Allahü teâlâ isterse ibadet yapar, istemezse yapmaz. O hâlde insan, işleri yapıp yapmamakta cebr olunmaktadır. İnsan çalışsa da, çalışmasa da, ezeldeki kaza ve kader hâsıl olacaktır) diyerek aldatmaktadır. İnsanın işleri ezeldeki takdir ile meydana geliyor ise de, meydana gelmeleri için, önce kul irâde-i cüz’iyyesini kullanmaktadır. İşin yapılmasını veya yapılmamasını istemektedir.
İnsanın işlerini Allahü teâlânın ezelde takdir etmesi demek, insanın neleri irade edeceğini bilmesi ve dilemesi demektir.
Bunları Levh-ül-mahfûzda yazmıştır. Böyle olduğu için, kulun mecbur olması lâzım gelmez. Büyük İslam âlimi seyyid Abdülhakîm efendi, (Ezeldeki kaza ve kader, Allahü teâlânın kullarının neleri yapmak istediğini ezelde bilmesidir. Neleri yapmasını ezelde emir etmesi değildir) buyurdu. Yani kaza ve kader, emr-i ezelî değildir, ilm-i ezelîdir. Yani bir cebr-i mütehakkim değil, ilm-i mütekaddimdir. Bir kimse, birisinin bir günde yapacağı şeyleri bilse ve bunları yapmasını irade etse ve hepsini bir kâğıda yazsa, bunları yapacak olan kimse, o kimsenin mecburu olmaz.
Yapacaklarımı biliyordun ve yapılmasını istedin ve kâğıda yazdın. O hâlde, bunları sen yaptın da diyemez. Çünkü, bunları kendi iradesi ile ve kendisi yapmıştır.
O kimsenin bildiği ve dilediği ve yazdığı için yapmamıştır. Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve levh-ül-mahfûza yazması da, insanları mecbur etmek olmaz. Allahü teâlâ ezelde dilediği için, levh-ül-mahfûza yazmıştır. Kulun yapacağını bildiği için, yapılmasını irade etmiştir. Allahü teâlânın ezeldeki bilgisi, kulun kendi iradesi ile yapacağı işe bağlıdır. Kulun işi de, Allahü teâlânın bu ilmi ve iradesi ile ve yaratması ile meydana gelmektedir. Kul, iradesini kullanmazsa, Allahü teâlâ, kulun iradesini kullanmayacağını ezelde bilir ve bildiği için irade etmez ve yaratmaz. Demek ki, ilim maluma tabidir. İnsanların iradesi olmasaydı da, insanların işleri yalnız Allahü teâlânın iradesi ile yaratılsaydı, insanlar mecburdur denilirdi.
Ehl-i sünnet mezhebine göre, insanların işleri, insanın kudreti ile Allahü teâlânın kudretinin birlikte tesiri ile meydana gelmektedir. (İslâm Âhlakı s. 46-47)