Sual: Ölüm halinde olan kimseye ne yapılabilir?
Cevap:
Ölüm, bir anda gelebileceğinden, affı kabul olmayan ve kabul olabilir ise de, henüz af edilmemiş olan cezalarının yapılmasına imkân bırakmak vâcibdir. Yani, meydana çıkmış olan günahlarının dünyadaki cezalarının yerine getirilmesini temin etmelidir. Affı kabul olmayan suç, Server-i âlemi “sallallahü aleyhi ve sellem” sövmektir. Affı kabul olan hadler, yani cezalar, zina, sirkat, iftira, içki içmek gibi suçların dünyadaki cezalarıdır.
Hastanın yatağı, çarşafı ve çamaşırları temiz olmalıdır. Sık sık değiştirmelidir. Çünkü temizliğin kalbe ve ruha büyük tesiri vardır. Ölüm zamanında ise, temizliğin kalbe ve ruha tesiri, başka zamanlardan daha mühimdir. Tedavi câizdir. Fakat şifayı halk eden, devada tesiri yaratan Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, isterse, kullanılan ilaçta tesir halk etmez. Eğer öyle olmasaydı, her tedavi edilen hasta, iyi olurdu.
Ağır hastalara iğne yaparak teselli ilâçları vermemelidir. Hastaya eziyettir. Câiz değildir. Ağır hastaları hastaneye kaldırmamalıdır. Evde, ailesinin, salih kimselerin yanında, Kur’ân-ı kerîm okuyarak ve Kelime-i şehâdet telkin ederek, can vermesine çok uğraşmalıdır.
Hastalıkta, iman, itikat bilgileri çok konuşulmalıdır. Gelen ziyaretçiler, bunlardan konuşmalı, kimse gelmezse, hasta kendisi, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından ahiret bilgilerini okumalıdır. Kitaptan okuyamazsa, düşünmelidir. Cenâb-ı Hakkın rahmetinin bol olduğunu gösteren hikâyeler söylenmeli, günahların, Allahü teâlânın merhameti yanında hiç oldukları hatırlatılmalıdır. Af ve mağfiret ümidi çok olmalıdır.
Hasta, namazlarını geçirmemeğe, her zamandan daha çok dikkat etmelidir. Kalbini Allahü teâlânın sevgisi ile doldurmalı, Kelime-i tevhîdi çok söylemelidir. İslamiyetin emirlerini yapmağa dikkat etmelidir. Vasiyet etmeli veya yazmalıdır.
Hastaya, imâm-ı Alînin “radıyallahü anh” ve çocuklarının sevgisi pek lâzımdır. Çünkü, Ehl-i beyti sevmek, son nefeste iman ile gitmeğe sebep olacağını, Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn” sözbirliği ile söylemektedir.
Ölüm hastası, İhlâs sûresini [yanî Kulhüvallahü ehad] çok okumalıdır. Yatağı karşısında (Kelime-i tevhîd) yazılı levha asılı olmalıdır.
Karyola ve yatak yerini ve odayı değiştirmek, hastaya ferahlık verir. Kâbil ise hasta, abdestli olmalıdır. Hizmetçi, aşçı, hemşire kadınlar, mahrem olmadıklarından, çok büyük mahzurdur. Hastaların, ihtiyarların kızı, aile yerini tutamaz. Mahrem hizmetleri yapamaz. İhtiyarların, hastaların haramdan kurtulmak için, hizmet eden kadını nikâh etmeleri lâzımdır. Dedikoduya ehemmiyet vermemeli, genç de olsa, hizmet edecek nikâhlı aile edinmelidir.
Ziyaretçiler, hasta yanında çok oturmamalıdır. Sevdiği insanlar olsa da, çabuk kalkmalıdır. Hasta teklif ederse, biraz daha oturup, kalkmağa teşebbüs etmeli, tekrar teklif etmezse gitmelidir. Ağır hastanın yanına kimseyi sokmamak doğru değildir. Hasta istemese de, salih insanlar, gidip, bir İhlâs okuyacak kadar oturmalıdır. Doktor, kimse görüşmesin, konuşmasın dedi diyerek, hastayı mahrum etmemelidir. Yanına sulehâ girip, Yasîn-i şerîf okumalıdır. Gizli okumak da faydalıdır.
Hasta yanında, hastalığı artıracak, meraklı sözler söylememeli, gazetelerden, hikâyelerden, mal, ticaret, siyaset ve hükümetten laf açmamalıdır.
Ölüm hastası helâlden ve mümkün olduğu kadar abdestli ve kalbi uyanık kimselerin Besmele ve dua ile hazırladığı şeyleri yemelidir.
Hasta yanında, Velîlerin, âlimlerin ve Salihlerin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn” hikâyeleri ve sözleri konuşulmalı, bunlara sevgisi artırılmalıdır. Evliyâ-yı kirâmın “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” söylenmesi, rahmete sebep olur.
Ölüm alâmetleri görülünce, yanında, çocuk, cünüp, özürlü kadın bulundurulmamalıdır. Odada ve hatta evde resim bulunmamasına çok dikkat etmelidir. Yanında âlim, salih birkaç kimse bulunup, zorlamamak üzere, Kelime-i tevhîd söylemesi temin edilmelidir. Söylemesi için sıkıştırmamalıdır. Yanındakiler söyleyip ona duyurmalı, usandırmamalıdır. Bir kere söyler ise, bir daha söyletmemeli, başka şey söyler ise, Kelime-i tevhîdi bir daha söylemesi hatırlatılmalıdır. Yani, son sözü, Kelime-i tevhîd olmalıdır. Zorlamadan, bir kere, (Lâ ilâhe illallah) demek, yanındakilere sünnettir. Kelime-i tevhîdi hatırlatanların, hastanın düşmanı, vârisi olmaması uygundur. Kimse yok ise, vâris hatırlatır.
Hasta yanında (Yasîn) sûre-i şerîfesini okumak mühim sünnettir. Hadîs-i şerîfde buyruldu ki, (Yanında Yasîn-i şerîf okunan hasta, suya doymuş olarak vefât eder ve doymuş olarak kabre girer). Yani, can vermenin hâsıl edeceği susuzluğu duymaz. Yasîn sûre-i şerîfesi, kıyamette olan şeyleri, dünyanın geçici olduğunu, Cennet nimetlerini ve Cehennemdeki azapları bildirdiğinden, hasta yanında okununca, iman ile gitmeğe sebep olan şeyleri işitmiş olur. (Ra’d) sûresini okumak, rûhun çıkmasını kolaylaştırır. İnsan ölünce, Hanefîde necis olur. Kur’ân-ı kerîm, yanında değil, karşısında ve sessiz okunabilir. Diğer üç mezhebe göre necis olmaz.
Kur’ân-ı kerîmi, ölüler de işitir ve faydalanır. Cenaze taşıyanların, kabir ziyaret edenlerin, maddî bir karşılık düşünmeyerek, Kur’ân-ı kerîmden bir parçayı, Allah rızası için okuyarak, sevabını meyyitin ruhuna hediye etmeleri sünnettir.
Ölüm hâlinde su içirmek sünnettir. İhtiyacı görülürse vâcib olur. İçince ferahladığı görülürse vâcibliği artar. O ânda şeytan, saf su gösterip, senden başka mabûdum yoktur dersen, sana içiririm dediği, hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir. (Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediye s. 989-990)