Sual: Bir senedir namaz kılıyorum ve her gün meal okuyorum. Zaman geçtikçe “Bunlar Allah’ın sözleri olabilir mi?” diye şüpheye düşmeye başladım. Sonra kötü bir rüya gördüm, bu rüyadan sonra, “Acaba Allah benden razı değil mi” diye korkmaya başladım. İnternette araştırırken sitenizde meal okumanın uygun olmadığını okudum. Ne yapmam gerekiyor, meal okumam yanlış mı?CEVAP
Bu rüyayı Allahü teâlâdan gelen bir ikaz olarak düşünmeli, Kur’an-ı kerimi aslından okumalı, dinimizi Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmelidir.
İslam âlimlerinden Nişancızade Muhammed Efendi, Mirat-ı Kainat kitabında buyuruyor ki:
“Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir. Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kur’an-ı kerimin nazmında ve manasında aciz ve hayran kalmışlardır. Bir âyetin benzerini söyleyememişlerdir. İcazı ve belagati insan sözüne benzemiyor. Yani bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. Nazmı Arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir. İşitenler ve okuyanlar tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da usanmıyorlar. Okuması veya dinlemesi sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. Kur’an-ı kerimi dinlemekle, nice azılı İslam düşmanlarının kalbleri yumuşamış, imana gelmişlerdir. İslam düşmanlarından Kur’an-ı kerimi değiştirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de hiçbiri, arzularına kavuşamamıştır.
Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler, iyi ahlak ve insanlara üstünlük sağlayan meziyetler, dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak iyilikler, varlıkların başlangıcı ve sonu hakkında bilgiler, insanlara faydalı ve zararlı olan şeylerin hepsi Kur’an-ı kerimde açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir. Kapalı olanlarını, erbabı anlayabilmektedir. Semavi kitapların hepsinde, Tevrat’ta, Zebur’da ve İncil’de bulunan ilimlerin ve esrarın hepsi Kur’an-ı kerimde bildirilmiştir. Kur’an-ı kerimde mevcut ilimlerin hepsini ancak Allahü teâlâ bilir. Çoğunu sevgili Peygamberine (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmiştir. Kur’an-ı kerimi okumak çok büyük bir nimetdir. Allahü teâlâ, bu nimeti Habibinin ümmetine ihsan etmiştir. Melekler bu nimetten mahrumdurlar. Bunun için Kur’an-ı kerim okunan yere toplanıp dinlerler. Bütün tefsirler, Kur’an-ı kerimdeki ilimlerden çok azını bildirmektedirler. Kıyamet günü, Muhammed aleyhisselam minbere çıkıp Kur’an-ı kerim okuyunca dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardır.” (Herkese Lazım Olan İman s.332)
Görüldüğü gibi, dost düşman bütün insanlar Kur’an-ı kerimin icazına ve belagatına hayrandırlar. Mealini okuyanlarda ise çeşitli şüpheler hâsıl olmaktadır. Çünkü Kur’an-ı kerimin başka dillere yapılan çevirilerine Kur’an denmez.
Tam İlmihâl Seadet-i Ebediyye’de buyuruluyor ki:
“Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü teâlânın bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan kimse, murad-ı ilâhîyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı mealini öğrenir. Bir cahilin, bir dinsizin yaptığı tercümeyi okuyan da, Allahü teâlânın dediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.” (s. 44)
Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış ve yazılmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların fikirlerine, düşüncelerine ve maksatlarına esir eder ve dinden ayrılmalarına sebep olur. (s. 46)
“Hakiki din adamının, Ehl-i sünnet âlimlerinin ve mezhep imamlarımızın verdikleri manaları ve çıkardıkları hükümleri yazması ve onları değiştirmeden söylemesi, milletin ve gençliğin kafasında, Ehl-i sünnet âlimlerinin isimlerini ve büyüklüklerini yerleştirmesi lazımdır. Berika’da dil afetlerinin ellincisinde, (Tefsir yazanın on beş ilimde mahir olması lazımdır) diyor. Bunları bilmeyenlerin hadis ve tefsir okumağa kalkışması, mide hastasının kuvvetlenmek için baklava, börek yemesine benzer. Halbuki bu hastanın önce perhiz yapması, sonra kuvvetli yemeye başlaması lazımdır. İşte ana ilimleri okumayanlar, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinini, imanını da kaybeder.
Ana yuvasından almış olduğu ve senelerce titizlikle sakladığı kıymetli imanını kaybeden birkaç ilerici kimse ile karşılaştım. Bunların dinden ayrılmalarına sebep olan zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiğini sordum. (Elmalı tefsirini okuyunca böyle olduğunu anladım) dediler. Mazher-i Can-ı Canan hazretleri, Makamat’ın yüzüncü sayfasında, bir halifesinin tefsir yazmasına mani olduğunu yazmaktadır. Görülüyor ki, uydurma, anlamadan yazılan tefsirleri ve tercümeleri bir yana bırakalım, meşhur tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Kur’an-ı kerimin tefsirini anlayabilmek için, seksen din bilgisini iyi öğrenmek lazımdır. Bu ilimleri bilmeden tefsir, hadis okumaya kalkışan, imanını kaybedebilir. Berika kitabının 1297. sayfasında, (Tefsir kitaplarına tabi olmamız emrolunmadı. Fıkıh alimlerine tabi olmamız emrolundu) buyurmaktadır. Birgivi vasıyyetnamesi şerhinde de, (Kelam ve fıkıh alimlerimiz, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibi din cahillerine, açık, kolay öğretmek için, binlerce fıkıh ve ilmihal kitabı yazmışlardır. İslamiyet’i doğru öğrenmek için, o fıkıh ve ilmihal kitaplarını okumaktan başka çare yoktur) buyuruluyor.” (s. 461)