Dünya fânidir, dert ve belaların toplandığı bir yerdir. Âhiret ise rahatlık, ferahlık, huzur yeridir. Dolayısıyla, insanlar dünyaya daldıkça, dertleri, üzüntüleri, sıkıntıları artar ve sonu hüsran olur. Hâlbuki dünyadan yani Allah’ın rızasına aykırı işlerden uzaklaşsa, rahatı, huzuru artar.
Dine uyanların çok derdi de olur. Bu dertler, huzurlu olmasına aykırı değildir. Allahü teâlâ, has kullarına, makamları çabuk aşsınlar, yürüyerek değil de uçarak kavuşsunlar diye çeşitli bela verir. İmam-ı Rabbânî hazretleri, (Yıllarca uğraştım, belli bir makamdan sonra ilerleyemedim. Ama ne zaman ki, iftira yüzünden zindana düştüm, o zaman bütün dereceleri aştım) buyuruyor.
Ahmed Yesevi hazretleri, vefatına yakın dergâhı teslim etmek üzere, en seçkin dört talebesini imtihan için, onlara, (Hava soğudu. Şimdi siz dağa ormana gidin, ayrı ayrı yerlerden odun kesin, ayrı yollardan tekkeye getirin, sobada yakıp ısınalım) der. Dördü de dağa, ayrı ayrı yerlere giderler.
Odunları kesip, gelirken yağmura yakalanırlar. Hepsi sırılsıklam tekkeye gelirler, odunlar da ıslaktır.
Ahmed Yesevî hazretleri, herkesin getirdiği odunlara bakar. İlk üçünün odunları ıslak, dördüncünün getirdikleri ise kurudur. O talebesine, (Nasıl oldu da bu odunlar kuru geldi böyle?) diye sorar. Talebe, (Hocam, yağmur başlayınca, yaş odun işe yaramaz, yanmaz. Siz ve arkadaşlarım üşütüp hasta olmayasınız diye, ben de elbiselerimi çıkarıp odunları sardım, kendimi bu dergâha feda ettim. Ben hastalansam da, siz ve arkadaşlarım yaşasın, hizmetler devam etsin, tekke açık kalsın diye düşündüm. Onun için odunlar kuru kaldı) der. (Bizi düşüneni, biz de düşünürüz. Tekkeyi düşüneni, tekke de düşünür. Sen benim halifemsin, buranın idaresi sana aittir. Madem sen kendini hocaya ve dergâha feda ettin, dergâh da sana feda olsun) buyurur.
Demek ki, işin esası sadece ilim sahibi olmak değil, fedakârlık da şarttır. Bu hususu İmam-ı Rabbânî hazretleri şöyle bildiriyor:
Üstünlük; fazileti, iyi sıfatları çok olmak değildir. Önce imana gelmek, din için herkesten çok mal vermek ve canını tehlikelere atmaktır. Bu üç şartın hepsi, Ebu Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh”da toplanmıştır. Bunun için bu ümmetin en üstünü olmuştur.