CEVAP
İstisnasız bütün âlimler, Allahü teâlânın emrettiği şeyin güzel, yasakladığının ise çirkin olduğunu bildirmişlerdir. Allahü teâlâ, iyi ve güzel olduğu için mi emreder, yoksa emrettiği için mi o şey, iyi, güzel oluyor? Bu konuda farklı ictihadlar olmuştur.
Ehl-i sünnetin iki itikad imamından biri olan İmam-ı Eş’ârî’ye göre, hüsn ve kubh tamamen şer'idir. Yani güzellik, çirkinlik Allahü teâlânın emretmesine veya yasaklamasına bağlıdır. Mesela cinsel ilişki, nikâhla olursa güzel, nikâhsız olursa zinadır, çirkindir. Yapılan iş aynı olmasına rağmen, birine Allahü teâlâ izin veriyor, ötekini yasaklıyor. Kız kardeşle evlenmeyi Allahü teâlâ, yasakladığı için çirkindir. Hazret-i Âdem zamanında emredildiğinde güzeldi, daha sonra yasaklanınca çirkinleşti.
Yalanı dinimiz yasakladığı için çirkin, doğruyu emrettiği için güzeldir. (İş bitiren yalan, fitneye sebep olan doğrudan güzeldir) buyuruluyor. Yani dinin izin verdiği yalan, dinin yasakladığı doğrudan güzel olur. Mesela iki Müslümanın arasını bulmak için söylenen yalan iyi ve güzeldir. Dinimizin emrine uymak için, duruma göre, yalan söylemek farz, doğru söylemek haram olabilir. Bu da gösteriyor ki, kötü bir şey emredilince güzel, iyi bir şey de yasaklanınca kötü oluyor. Akıl, vahiy olmadan bir şeyin çirkin mi, güzel mi olduğunu anlayamaz. Bazı şeylerin güzel veya çirkin olduğu akılla bilinebilirse de, her şeyi akılla bilmek mümkün değildir.
Ehl-i sünnetin diğer imamı, İmam-ı Mâtürîdî’nin ve Hanefî âlimlerinin çoğunun ictihadları, İmam-ı Eş’ârî’ye yakınsa da, görünüşte farklılık göstermektedir. İmam-ı Mâtürîdî'ye göre, Allah, iyi ve güzel olanı emretmiş, kötü ve çirkin olanı da yasaklamıştır. İyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis olanı, haram kılmıştır. Bir âyet-i kerime meali:
(O ümmi nebi olan resul, onlara iyi şeyleri emreder, kötü şeyleri yasaklar, onlara temiz [iç yağı gibi] şeyleri helâl kılar. Habis, pis [kan, domuz eti, faiz gibi] şeyleri de haram kılar.) [Araf 157]
Bu âyette görüldüğü gibi, Allahü teâlâ, (İyiyi, güzeli emreder) deniyor. (Emrettiği için güzel olmuştur) denmiyor. Ortada bir kötülük var ki, Allahü teâlâ, o kötülükleri yasaklıyor. Ortada pis şeyler var ki, o pis şeyleri haram kılıyor. Yani Allahü teâlâ, onları haram etmeden önce de onlar pis idi. Temiz dedikleri de temiz idi. Ateist, besmelesiz kesildiği için haram olan hayvanı yer, fakat necaseti Allah yasakladığı için değil, pis olduğu için yemez. Demek ki, yasak olmasa da, pis, kötü, çirkin şeyler olabiliyor.
(Renkler ve zevkler tartışılmaz) sözü doğrudur. Birine güzel gelen şey, ötekine çirkin gelebilir. Ama bazen genel geçer olanlar da vardır. Bazı şeyler çok kimseye güzel, çok kimseye çirkin gelir. Mesela zulüm böyledir. Zulmü çok kimse kötü görür. Ama dinimizin bildirdiği güzel ahlakı çirkin, çirkin ahlakı ise güzel görenler çıkabilir. Mesela dinden uzak toplumda, içki içmeyi, müzik çalmayı, yabancı kadınlarla dans edip eğlenmeyi güzel görenler vardır. Fakat dinine bağlı Müslüman, bunları güzel görmez. Çünkü (Allahü teâlâ, iman etmeyi güzel; küfrü, fıskı ve isyanı siz müminlere çirkin göstermiştir) buyuruluyor. Kâfir olan nefsimize ise bunlar da hoş gelir. Demek ki bazı şeyler müminlere çirkin, kâfirlere güzel görünmektedir. Onun için güzel ve çirkin için bir genelleme yapılamaz. Bunların da istisnası olabilir.
İmam-ı Mâtürîdî ile İmam-ı Eş’ârî lafız olarak farklı görünse de, mânâ olarak birbirine yakın şeyleri söylemişlerdir. İkisi de, Ehl-i sünnet’in imamı olduğu için, bir Hanefî'nin, İmam-ı Eş’ârî gibi, bir Şâfiî’nin de, İmam-ı Mâtürîdî gibi inanması, imanına zarar vermez.
Güzellik ve çirkinlik konusunda Ehl-i sünnetin dışındaki fırkalar hep yanılmıştır. İtikadı küfür olan Mutezile şöyle diyor:
(Güzellik çirkinlik o işin kendisinde mevcuttur. Allah, bir şeyi güzel olduğu için emretmiş, o şey çirkin olduğu için onu yasaklamıştır. Bu iş, akılla bilinir. Dinin açıkça hüküm vermediği konularda akıl, din makamına yükselir. Akıl o şeye karar verir. Aklın güzel gördüğünü emretmek, aklın çirkin gördüğünü yasaklamak Allah’a vacibdir. Dînî bir emir ve yasak olmasa da, aklın iyi gördüğünü yapmak vacib, kötü gördüğünü yapmak ise haramdır.)
Aklı böyle yanılmaz ölçü kabul etmek çok yanlıştır. Dünyadaki insanların akılları farklı farklıdır. Farklı olmasa herkes farklı bir dine, farklı bir mezhebe girmez, farklı partileri tutmazdı. Farklı ki, herkes kendi görüşünün doğru, güzel ve iyi olduğunu savunuyor. Herkese göre farklı olan aklı, Nass gibi, Allah'ın emri gibi kabul etmek dalalettir. Senenin bazı günleri oruç tutmak sünnet, bazı günleri farz, bazı günleri mekruh, bazı günleri haramdır. Bunları akılla bilmek imkânsızdır. Dinimiz, bunları bildirdiği için biliyoruz. (Ramazan ayında oruç tutmak farz, bayram günleri oruç tutmak haramdır) dediği için biz de öyle inanıyoruz. Yoksa akılla bilinemez. Mutezile’nin (Akılla bilinir) diyerek aklı dinde senet kabul etmesi büyük sapıklıktır. Bu çeşit sapık görüşlerinden dolayı Mutezile, Cehenneme gidecek 72 sapık fırkadan biri olmuştur. İbni Sebeciler de Mutezile itikadındadır.
Madem Mutezile fırkası, aklı senet kabul ediyor. Biz de aklımızla, (Mutezile fırkası, küfre girmiştir) diyoruz. Hayır derlerse, kendilerinin senet olarak bildirdikleri aklı inkâr etmiş olurlar. (Kendi aklımıza güveniyoruz) derlerse bu daha yanlıştır. O zaman herkes kendi aklına güvenir, herkes kendi aklıyla bulduğu hükmün doğru olduğuna inanır. Neticede doğru herkese göre değişmiş olur, akıl sayısı kadar doğru ortaya çıkar. Mutezile’nin bildirdiği gibi inanılınca, bütün yanlışlar doğru zannedilir. Ortada din diye bir şey kalmaz.