İnsanın içindeki ve dışındaki düşmanların tek hedefi, onu kâfir yapmaktır. Bu düşmanlar, kâfir oldukları için, başkalarını da kâfir yapmaya çalışırlar. Nitekim bir kumarcı, herkesin kumarcı olmasını ister. Uyuşturucu kullanan, başkalarının da uyuşturucu kullanmasını ister. Bu bir hastalıktır.
İçerideki düşman yani nefs, binek olarak kullanılan at gibi insana lazımdır. Çünkü yemek, içmek, evlenmek, hep nefs ile olur. Fakat at gibi olan nefsin yemi biraz fazla verilirse, zapt edilemez hâle gelir. Nefsin rızkı, haramlardır. Haramla beslendiği müddetçe, yapmayacağı kötü iş yoktur.
Nefsi en çok besleyen günah, kul hakkıdır. Çünkü her günah tevbe ile affolur. Fakat kul hakkı, sadece tevbeyle affolmaz, helâlleşmek de şarttır.
Hazret-i Ömer’in, insanlık hâli, bir iş için paraya ihtiyacı olur. Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretlerine gidip, borç ister. O da, (Yâ Emirel müminin, beyt-ül-mal elindedir, git oradan ne kadar istiyorsan ödünç al, sonra öde! Niye böyle gelip de başkalarından borç istiyorsun?) buyurur. Bunun üzerine Hazret-i Ömer buyurur ki:
(Peki ya ölürsem? Sen benim arkadaşımsın. Seninle ödeşiriz. Gerekirse çocuklarım öder. Sen bir tek kişisin, hakkını da bana helâl edersin. Ama ben beyt-ül-maldan alıp da ölürsem, benim çocuklarım, kiminle helâlleşecekler? Beyt-ül-malda yüz binlerce insanın hakkı var. Bütün bunları tek tek bulup, “Babama hakkını helâl et” demeleri mümkün değil. Ben elimi nasıl ateşe sürerim?)
Onun için, dinimize hizmet için kullanılan paraya ateşe yaklaşır gibi yaklaşmalı. Çünkü bu mallar, bizlere emanettir. Emanet mal, insanın kendi malından daha büyük önem taşır, ona daha hassas davranmalıdır.
İnsanın içindeki ve dışındaki düşmanların tek hedefi, onu kâfir yapmaktır. Bu düşmanlar, kâfir oldukları için, başkalarını da kâfir yapmaya çalışırlar. Nitekim bir kumarcı, herkesin kumarcı olmasını ister. Uyuşturucu kullanan, başkalarının da uyuşturucu kullanmasını ister. Bu bir hastalıktır.
Ne kadar çok haramdan sakınırsak, o kadar çok Allahü teâlânın yardımına kavuşuruz. Takva ehlinin, yani haramlardan sakınan birinin bir vakit namazı, haramlara riayet etmeyenin bin senelik namazından daha kıymetlidir. Çünkü Allahü teâlâ, takva ehlini sever.
Mümin, alan değil, veren olmalı. Almanın sorumluluğu vardır. Hayır işlere para sarf etmenin ise sorumluluğu yoktur. Nitekim İmam-ı a’zam hazretleri, (İsrafta hayır yoktur. Hayırda da israf yoktur) buyurmuştur. Hayır işine güzel niyetlerle ne kadar çok verilirse, o kadar çok sevap kazanılır.