Büyüklerin rızası Allahü teâlânın rızasıdır. Onların gadabı, gadab-ı ilahidir. Hayatta olup olmamaları da durumu değiştirmez. İnsan büyüklerin kalbine girdikten sonra, şayet bir düşerse, yedi kat gökten düşmekten beter olur. Zira, hocasının kalbinden düşen Cehenneme düşer. Çünkü o kalb başka bir kalbe bağlıdır. O kalb de başka bir kalbe. Bu böyle Peygamber efendimize gidiyor. Kalbe girmek çok iyi, ancak, orada kalabilmek çok zordur. Onun da şartı, edebli olmaktır. Edebli olmak, haddini bilmektir, itaat etmektir.
Şah-ı Nakşibend hazretleri, talebeleri ile yemek yerken, bir talebesinin uzakta durup yemeğe katılmadığını görür. Çağırıp sebebini sorar. (Nâfile oruç tutuyorum) deyince, (Orucunu boz, aramıza katıl) der. Talebe, (Yemek için oruç bozulur mu) deyince, son bir kez daha (Gel, ayrı kalma, Ramazan ayında tutulmuş bir farz oruç sevabı kazanırsın) der, fakat yine kabul etmeyip kenara çekilir. Bunun üzerine talebelerine, (Bundan uzak durun, gün gelir bu, Allahü teâlâyı da inkâr eder) buyurur. Öyle de olur, o talebe her şeyi terk edip, mürted olur.
Yine Şah-ı Nakşibend hazretleri, nehrin kenarında talebeleriyle otururken, oradaki insanlar, (Eskiden tasarrufu yüksek, keramet sahibi zatlar vardı, şimdi de var mı acaba?) derler. Talebeleri, bunu sorunca Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Doğru, eskiden öyle mübarek zatlar varmış. Nehir geri aksın deseler, nehir geri akarmış) buyurur. Bunun üzerine nehir tersine akmaya başlar. Oradakiler şaşırırlar. Şah-ı Nakşibend hazretleri bu sefer nehre, (Sana demedim, misal için söyledim) buyurur. Nehir tekrar eskisi gibi akmaya başlar. Sonra oraya kıymetli talebelerinden Emir Hüseyin gelir. Daha otururken, Şah-ı Nakşibend hazretleri Emir Hüseyin’e, (At şu nehre kendini!) buyurur. O da zerre kadar tereddüt etmeden kendini atar. Emir Hüseyin nehirde kaybolup gider. Sonra yemek sofrasına otururlar, ama Emir Hüseyin öldü diye kimsenin boğazından lokma geçmediğini gören Şah-ı Nakşibend hazretleri, onları üzmemek için, (Hüseyin gel!) der. O da gelir. Bir damla su yoktur üzerinde.
İnsan büyüklerin kalbine girdikten sonra, şayet bir düşerse, yedi kat gökten düşmekten beter olur. Zira, hocasının kalbinden düşen Cehenneme düşer. Çünkü o kalb başka bir kalbe bağlıdır. O kalb de başka bir kalbe. Bu böyle Peygamber efendimize gidiyor. Kalbe girmek çok iyi, ancak, orada kalabilmek çok zordur.
İşte bu zatlara, tereddüt etmeden itaat etmeli, peki demelidir. Peki demek çok zordur. Yerine göre, dünyada söylenmesi çok önemli olan iki kelime vardır: Peki ile hayır. Peki diyen, söz dinleyen Müslüman olur, sonsuz nimete kavuşur. Hayır diyen, inkâr eden kâfir olur, sonsuz azaba maruz kalır.