CEVAP
Evet, ikisinin de mahzuru vardır. Bir insanın kâğıt üstündeki resmi veya aynadaki yahut canlı yayındaki resmi, o kişinin kendisi değil, görüntüsüdür. Resmi yırtsak veya ekrandaki canlı görüntüyü yok etsek, sahibine bir zarar gelmez. Çünkü kendi değil, görüntüsüdür. Canlı yayındaki görüntü nasıl bizzat o kişinin kendisi değilse, sesi de öyledir.
Bir kimsenin sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği bir ses hâline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, o kişinin bizzat kendi sesi değil, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hâsıl olan mıknatıs kuvvetlerinin titreyerek demir levhanın meydana getirdiği bir sestir. Bu ses, o kişinin sesine, ne kadar çok benzerse benzesin, benzeridir, aynısı değildir. Bu hususu günümüzün elektrik ve elektronik mühendisleri, bilimsel olarak da ispatlamışlardır.
Mikrofona konuşan kimsenin sesi, hoparlöre verilince değişip, başka bir ses hâlini alıyor. Bir inek, fabrikanın tezgâhına konup, öbür taraftan sucuk olarak çıkarsa, artık çıkan inek değil sucuktur. (Biz inek koymuştuk, bu inektir) denmez. İnek sucuk hâline geldi. Hoparlöre verilen ses de değişiyor, metalik ses oluyor. Resimden, görüntüden o kişiyi tanıdığımız gibi, hoparlöre verdiği sesten de tanıyoruz. Görüntü bizzat o şahsın kendisi olmadığı gibi, sesi de öyledir.
Üzüm şırası beklemekle veya mayalamakla sirke veya şaraba dönüşüyor. Şaraba dönüşünce, değişir, artık ona (Bu, üzüm suyudur) denmez, (Bu şaraptır, bu sirkedir) denir. Hoparlöre verilen ses de değişiyor.
İki ayrı şey, birbirine çok benzese de, aynı değildir. Mesela Ali ile ikiz kardeşi Veli, birbirine ayırt edilemeyecek derecede benzese de, ayrıdır. Biri Ali, öteki Veli’dir.
TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş olmaz. Mekanik sese uyulmuş olur.
Hoparlörden gelen ses yankı da değildir. Yankıya da uymak caiz olmaz. Redd-ül-muhtar’da, (Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Vasıtasız, bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses hükmünde olmadığı için, yankı ile gelen bir secde âyeti için secde-i tilavet gerekmez) buyuruluyor.
Namaz kılarken görüntüsü videoya alınmış imama uymak caiz olmadığı gibi, TV’nin canlı yayınında, imamı da görsek, böyle bir imama da, uymak caiz olmaz. Yahut hoparlör veya radyo vasıtasıyla gelen ses de, imamın sesi olmadığı için, bu sesle hareket ederek ibadet etmek de caiz olmaz.
Canlı yayın dense de, görüntüler canlı değildir. Görüntüye canlı demek nasıl yanlışsa, hoparlörden çıkan sese de canlı ses demek, sahibinin bizzat kendi sesi demek, hem dînî açıdan, hem teknik yönden yanlıştır.
Bu cihazları dünya işlerinde ve vaazlarda, dini yaymakta elbette kullanmalı, ama Peygamber efendimiz ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmalı. Bir şeyler eklemek, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. Peygamber efendimizin, (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlerde değişiklik yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır!