Fitne uzakta değil, hemen bu kapının yanındadır. Burası öyle müstesna bir yer, bu hizmetler öyle kıymetli ki, elbette düşmanı çok olacak. En başta şeytan ve nefsimiz, ondan sonra da mutlaka fitneciler, çekemeyenler olacak. Buna fırsat vermemek bizim elimizde. İki kişi, bir üçüncüsünün gıybetini yapmak için ağzını açarsa, şeytan onların üçüncüsü olur. Oraya yetişir ve hemen lafa karışır, başlar iki tarafı da birbirine kötülemeye, ondan sonra orada kalp kırıklığı olur, günah olur, üzüntü olur, kavga olur, huzursuzluk olur, felaketin her türlüsü olur. Onun için biri başkasının hakkında ağzını açıp gıybete başladığı anda, biri diğerine sus kardeşim derse, yüz şehit sevabı kazanır.
Haset edenler, merhum hocamızın aleyhinde, onun büyüklüğü hakkında hâlâ her gün laf ediyorlar, müstear isimlerle yazılar gönderiyorlar. Kim ne derse desin, bu zatın büyüklüğünü bütün dünya tescil ediyor. Kim olduğunu biz de biliyoruz, bütün dünya da biliyor. Nasip meselesi! Resulullah efendimizi gördükleri hâlde, Ebu Cehil gibiler, iman etmediler, isyan ettiler. Bütün büyüklerin kaderinde bu var. Bazı arkadaşlarımız da hiddetlenip cevap veriyorlar. Onlara verilecek en güzel cevap bu kitaplar, bu hizmetler ile bizim birlik ve beraberliğimizdir. Biz, burada böyle bir arada oldukça, bu kitaplar da, her sene milyonlarca yayılmaya devam ettikçe, başka cevaba lüzum yok.
Ahmağa cevap verilmez! Resulullah efendimiz mübarek, kendi peygamberlik hâliyle anlattı da yine herkes inanmadı. Dolayısıyla bizim kendi aklımızla vereceğimiz cevabın bir kıymeti olmaz.
Bu yolda, bu hizmetlerde, mutlaka soya sopa bakılmaz. Nuh aleyhisselamın oğlu, tufandan önce, (Biz dağa çıkar, kurtuluruz) dedi. Sonunda boğuldu. Bu, Peygamber oğlu. Dolayısıyla babam, dedem şuydu, bunların hiç önemi yok. Neye iman ettiğimize, kimle beraber olduğumuza bakarlar.
Bir gün biri gelmiş, büyük bir zata sormuş, (Sizin yolunuzun ne özelliği var? Ben her grubu tanırım, bilirim. Sizinkinin farkı ne?) demiş. O zat da, (Herkes, “Gel, ben seni Allah’a kavuşturayım” diyor. Biz ise, “Gel, büyük zatlara tâbi olarak beraber kavuşalım” diyoruz) diye cevap vermiş. İşte bizim farkımız da budur. Biz de böyle cevap vermeliyiz. Yani hedef tahtası değil, doğru yolu gösteren yol levhası olmalıyız.