Ne kadar tedbir alırsa alsın, insan yine âcizdir. Para pul, eş dost, mevki makam veya mal mülk olsun, Allah’tan başka şeye güvenene, bela olarak o yeter. Çünkü sağlığı veren, yediren, doyuran, konuşturan kudret ve kuvvet sahibi Allahü teâlâdır, her zerre her an Ona muhtaçtır. Kim Allah için ise, Allah da onun içindir. Allahü teâlânın rızasına kavuşmak Cennet nimetlerinden daha kıymetlidir. Onun rızasından uzak kalmak, Cehennem azabından daha büyük bir azaptır.
Peygamberlerden sonra en üstün insan olan Hazret-i Ebu Bekir’e, (Bu dereceye nasıl kavuştunuz?) diye sorulunca buyurdu ki:
(Üç özelliğim var: 1- Daima âhiretimi dünyaya tercih ettim. Bir olayla karşılaşınca, önce âhiret tarafına baktım. Âhiretime zarar gelmeyen işi yaptım. 2- Rabbimi de, âhirete tercih ettim. Yani Cennet için Cehennem için değil, yalnız Allah için ibadet yaptım. 3- Başıma gelen her işte, Allah'ın rızasını her şeyden üstün tuttum. “Önce Rabbimin rızası, sonra diğerleri gelir” dedim. Rabbimin razı olmadığı yerde ben yoktum. Allahü teâlâ, Habibini çok sevdi. Ben de malımdan, canımdan daha çok sevdim. Ne kazanmışsam bunlar sayesinde oldu.)
Rukayye validemiz vefat edince, Hazret-i Osman, Peygamber efendimizin diğer kızı Ümmü Gülsüm validemizle evlenmişti. Fakat o da vefat edince, Peygamber efendimiz, Hazret-i Osman’ın büyüklüğünü anlatmak için, (İki kızımı onunla evlendirdim. Bir kızım daha olsa, onu da Osman’a verirdim) buyurdu.
Bir gün Cenab-ı Peygamber, Hazret-i Ali’ye bir mesele yüzünden gücenmişti. Eshabın en büyükleri gelip şefaat dilediler, ama Resulullah hiçbirini kabul etmedi. Hazret-i Osman şefaat dileyince, onun şefaatini hemen kabul etti. Eshab-ı kiram, bunun hikmetini sual edince, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (O öyle bir kimsedir ki, “Yâ Rabbî, yerle göğün yerini değiştir” veya “Bu ümmetin hepsinin günahlarını affet” dese, Allahü teâlâ, duasını kabul eder. Böyle birinin isteğini nasıl kabul etmem ki?)
İşte böyle mübarek bir zat olan Hazret-i Osman’a, (Siz bu makama nasıl eriştiniz?) diye sorulunca şöyle cevap verdi: (Rabbim, gizli açık her şeyimi biliyor. Ben de, Kur’an-ı kerimi sağıma, Resulullah’ın sünnetini soluma aldım, yani hükümlerine uydum. Ne dereceye ulaşmışsam, bunlar sayesinde oldu.)