1- Dinimizin emîr diye bildirdiği âmire itaatin önemi nedir?
2- Bölge emîrinin yürüttüğü işleri, ondan izinsiz yürütmeye kalkmak, kendini âmire itaat etmekte değil de, o işleri yapmakta sorumlu sanmak uygun mudur? Mesela temsilcilikteki görevlilere, âmirden habersiz barınak temin edilebilir mi? Yemek verilebilir mi?
3- İzinsiz sohbet grupları kurulabilir mi?
4- İzinli kurulan sohbet gruplarında, grup başının yetkisi nedir? Şeyhlik yapabilir mi?
5- Âmirinden habersiz başka yerden konferansçı davet edip konferans organize edilebilir mi?
6- Gelen konferansçı, o bölgenin âmirinden habersiz konferans verebilir mi? Konferansçı, o bölgenin âmiri gibi davranabilir mi, izinsiz imamlığa geçebilir mi ve onu biz zorla imam yapabilir miyiz?
7- Konferansçı, kadınlara da vaaz ve nasihat verebilir mi? Kadınlar konferansçıya sual sorabilir mi? Kadınları da, namazda cemaate dâhil edebilir mi?
CEVAP
1- Dinimizde emîre yani âmire itaatin önemi büyüktür. Âmirlerle münakaşa edilmez. Onların yaptığı işler ulu orta tenkit edilmez. Onlara itiraz, onları tayin eden âmire itiraz olur. Bizim yanlış sandığımız şey doğru olabilir. Doğru sandığımız şey, yanlış olabilir. Âmirimize itaat gerekir. Birkaç hadis-i şerif:
(Emîre itaat vacibdir.) [Beyhekî] (Burada vacib, farz demektir.)
(Emîrin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü itaat etmeyip, o topluluktan bir karış ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.) [Buhârî]
(Bana itaat, Allahü teâlâya itaattir. Bana isyan, Allahü teâlâya isyandır. Başındaki emîre itaat, bana itaattir, ona isyan ise, bana isyandır.) [Buhârî]
(Başınızdaki emir, Habeşli siyah bir köle de olsa, ona mutlaka itaat edin!) [Buhârî]
(Bazı emîrler gelir, rızıklarınıza el atar, yalanlarla sizi avutmaya çalışır. Yine de emîrlik haklarını tanıyın.) [Taberânî]
(Hoşuna gitse de, gitmese de, emîrin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhârî]
Hazret-i Huzeyfe diyor ki: Peygamber efendimiz, (Benim yoluma uymayan, insan kılıklı, şeytan huylu emîrler gelecektir) buyurunca, (Yâ Resulallah, bu zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sual ettim. (Müslümanların cemaatine ve imamına uy! Sırtına vurup malını alsa da, emîrin sözünü dinle ve ona itaat et!) buyurdu. (Buhârî)
Dinimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itaatin önemi büyüktür.
Âmirimiz kötü diye yakınmak doğru değildir. Önce kendimize bakmamız, kendi kusurlarımızı düzeltmemiz gerekir.
Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim hadis-i şerifte, (Siz nasılsanız, başınıza öyle âmirler geçer) buyuruluyor. (Deylemî)
Habeşî [zenci] cariye olan Ümmü Eymen’in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşında iken, bir birliğe kumandan olmuştu, babası Zeyd bin Harise de köleydi. Hicretin 8. yılında, Mûte’de Rum ordusuyla savaşırken İslam ordusunun kumandanıydı. Hazret-i Ebu Bekir halifeyken, (Resulullah, sizi Üsame’nin emrinde savaşa göndermişti. Yine aynı emîrle savaşa hazır olun!) dedi. O zaman Üsame 22 yaşındaydı. Bazıları, (Âsiler Medine’ye gelip halifeyi öldürebilirler. Üsame’yi değiştirseniz nasıl olur?) dediler. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah'ın beğendiği komutanı değiştiremem) dedi. Üsame at üzerinde, Halife ve Eshab yürüyerek, Medine’den dışarı çıktılar. Halife, Eshab-ı kirama veda ederken, (Birinci nasihatim, emîriniz Üsame’ye itaat etmenizdir) buyurdu. Hazret-i Üsame, kırk gün sonra, zaferle Medine’ye döndü. Demek ki, emîr genç ve köle de olsa, ona itaat şarttır. Ona itaat edilmeseydi Resulullah'a itaatsizlik olurdu. Tayin edilen emîre itaat etmemek, onu tayin eden zata itaat etmemek olur. (Vekil asıl gibidir) buyuruluyor. Bir zat, birini emîr olarak tayin etmişse veya onu kendine vekil etmişse, vekile itiraz, vekil edene itiraz olur. Açıkça diyemese bile, “Sen bu işi beceremedin, sen bu kişiyi yanlış seçtin, işi ehline vermedin, haram işledin” demek olur. Böyle söylemenin ne kadar çirkin, ne kadar tehlikeli olduğunu iyi anlamalıdır. Merhum Enver abimiz, şunu anlatmıştı:
Peygamber efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” çok kalabalık bir evde Eshab-ı kiramla sohbet ederken, bir kabile reisi gelir. Oturacak yer olmadığı için kapının eşiğine oturur. Bunu gören Peygamber efendimiz, onu yanına çağırır, kendi hırkasını çıkarır, dörde katlar, (Bu hırkamın üzerine otur) buyurur. O mübarek kabile reisi, hırkayı öpüp başına koyar, (Yâ Resulallah, kusurumu affedin! Hırkanızı buyurun) der. Peygamber efendimiz, (Benim maksadım başkadır) diyerek Eshab-ı kirama döner, (İnsanların yükünü çeken bir âmir veya onlara hizmet eden biri gelirse, ayağa kalkın, ona hürmet gösterin! Size bunu öğretmek için böyle yaptım) buyurur. Beş kişi için ayağa kalkılır: Ana, baba, hoca, seyyid ve âmir.
2- Birinci maddede açıkça anlatıldığı üzere, emîre itaatsizlik suç olduğu gibi, onun işlerine müdahale etmek, ondan habersiz o işleri yürütmeye kalkmak daha büyük suçtur. Görevlilerin barınacakları yerden, yiyip içmelerinden emîr sorumlu olur. Başkalarının bu işe izinsiz müdahale etmeye kalkışması çok yanlış olur.
3- İzinsiz sohbet grubunun kurulması meşru olmaz. Korsan bir grup kurulmuş olur. O sohbetten feyiz ve bereket hâsıl olmaz. Sadece bu grubu kuranlar değil, izinsiz olduğunu bilerek oraya gidenler de bu işten sorumlu olur.
4- İzinli kurulan sohbet grubunda, ancak bildirilen konularda sohbet olur. Sadece bu kitaplar okunacak denmişse sadece o kitaplar okunur, başka konular konuşulmaz. (Şunu yapmak, şu kitapları okumak daha faydalı olur) denilerek başka iş yapılmaz. O grubun başı, bölge âmirine karşı sorumludur, ondan izinsiz gündemi değiştiremez. Hele şeyhlik falan yapamaz. (Önce Kur’an okuyalım, şu duayı ezberleyelim, şu konuyu işleyelim, şu hizmeti yapalım) deme yetkisinde değildir. Yetkisini aşıp öyle bir şey derse, o iş meşru olmaktan çıkar. Bu hususlar kadınlar için de aynen geçerlidir.
5- Âmirden habersiz konferansçı davet etmek de, çok büyük yanlışlıktır, gayrimeşru bir iştir. Bir arkadaş anlattı:
(Geçen sene beni bir yere misafir olarak davet ettiler. Ben oraya sadece misafir olarak gelmiştim. Bir de ne göreyim, 90-100 kişi toplamışlar. “Haydi, bunlara sohbet et” dendi. Bir emrivaki ile karşı karşıya kalmıştım, çok sıkıldım. Hiçbir hazırlığım falan da yoktu. Zaten benim sohbetlere konuşmacı olarak katılmışlığım olmadığı gibi öyle bir kabiliyetim de yoktu. Çok mahcup oldum, üzüldüm.)
Misafiri böyle emrivaki işlerle karşı karşıya bırakmak asla doğru olmaz.
6- Konferansçı, bölge âmirinden izinsiz ve habersiz birkaç kişinin, hattâ yüzlerce kişinin arzusu üzerine konferans veremez. Konferansçı, önce bulunduğu bölgenin âmirinden izin almak şartıyla, başka bir şehre gidebilir. İzin almadan hiçbir yere gitmesi meşru olmaz.
Bir arkadaş, Konya’dan başka şehre giderken yolda şehit oluyor. Bir de merhum Mehmet Darende abimiz vardı. Ehl-i sünneti yaymaktaki arzusu bir aşk derecesindeydi. Gözü hizmetten başka bir şey görmezdi. Kitap satışına giderken âmirinden izin almayı bile düşünecek durumda değildi. O da hizmet esnasında abdestli olarak şehit oluyor. Merhum hocamız, ikisi için de aynı şekilde, (İzinli mi gitmişti?) diye soruyorlar. (Hayır) dediklerinde, her ikisi için de aynı cevabı verip, (Eğer izinli çıkmış olsaydı, bu kaza başına gelmezdi) buyuruyorlar. İzinli gitmek bu kadar önemlidir. İzinli gittiği yerdeki bölge âmirine teslim olunur. O ne derse onun dediğini yapmak gerekir. Ne kadar bilgili olursa olsun, kendiliğinden imamlığa geçmesi asla caiz olmaz. Tersine oradaki birinin, onu zorla imam yapması da çok yanlış olur. Teklif edilebilir, kabul etmezse ısrar edilmez. Belki bir mazereti olabilir.
7- Konferansçı, pîr-i fâni de olsa, kadınlara vaaz ve nasihat veremez. Sohbete gelen kadınlar da sual soramaz. Kadınlar zaruret olmadıkça namahrem erkeklerle konuşamaz. Bir hadis-i şerif:
(Ey kadınlar, ancak mahreminiz olan erkeklerle konuşun, mahreminiz olmayanlarla konuşmayın!) [İbni Said]
İbni Abidin hazretleri de buyuruyor ki:
Kadının sesini erkeğin işitmesi doğru değildir. Kadın aşikâre telbiye yapamaz, çünkü sesi avrettir. Kadınların yabancı erkeklerle ihtiyaç hâlinde, ihtiyaç kadar konuşması caizdir. Seslerini yükseltmeleri caiz değildir. Bundan dolayı ezan okumaları caiz görülmemiştir. Kadınların namaz kılmak ve vaaz dinlemek için camiye gitmeleri de caiz değildir. (Redd-ül-muhtar)
Kadınların evde kıldıkları namaz, daha sevabdır. İki hadis-i şerif:
(Kadının en hayırlı namazı, evinin en dip köşesinde kıldığıdır.) [Taberânî]
(Kadının, evinin en dip köşesinde kıldığı namaz, salonda kıldığından, salonda kıldığı ise, camide kıldığından daha sevabdır.) [Ebu Davud]