Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Hiç kimse kendi kendine kurtulamaz. Çünkü dünya bir sarmaşık otu gibi insanın her tarafını sarmıştır. Bundan kurtulmak için İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi bir Allah adamını tanımak ve salih arkadaşlarla beraber olmak şarttır.
Akıl ve kalb ayrı birer dünyadır. Bir kitaptan akıl ve kalb yoluyla istifade edilir. Akla, tıpkı teybe doldurur gibi, istediğimiz kadar bilgi doldurabiliriz. Ama kalbin istifade etmesinin şartları vardır. Okuduğumuz kitabın yazarı, kalbi Allah sevgisiyle dolu, yetkili bir âlimse, farkında olmadan bizde dünyaya karşı bir soğukluk başlar ve din kardeşlerimize karşı sevgimiz artar. Bunlar da kalbimizin temizlendiğine alâmettir. O mübarek kalbdeki feyz, bizim kalbimize akar.
İnsan yemek yemezse bir müddet sonra açlıktan öldüğü gibi, kalb de, gıdası olan ilmi alamazsa bir gün ölür. Fakat kalbin gıdasını vereceğim derken zehir verilirse, yani mezhepsiz, itikadı bozuk kimselerin kitapları okunursa, o kötü yazarların kalbindeki zulmet ve pislik, bizim kalbimize akar, kalbimiz zehirlenir ve hattâ ölür de farkına bile varmayız. Onun için, bir kitabın yazarı, içindeki bilgiden daha önemlidir.
Bizi kurtaracak olan beynimizdeki bilgiler değildir. Onları nasıl olsa unutacağız. Ancak büyüklerin temizlediği, nur ve sevgiyle dolu kalbler kurtulacaktır. Büyükler, (İnsanlar helak olmuştur, âlimler hariç. Âlimler de helak olmuştur, ilmiyle amel edenler hariç. İlmiyle amel eden âlimler de aldanmıştır, ihlâsla amel edenler hariç) buyuruyorlar. Demek ki ilim, amel ve ihlâsın üçü de şarttır.
Muhlis, kalbi temizlenmiş ihlâs sahibi insan demektir. Mektubat-ı Rabbânî'nin ve büyüklerin sohbetlerinin tamamı, insanın kalbi içindir. Çünkü kalb kurtulmadıkça insan kurtulamaz. Nitekim insan ölürken beyni durur. Ruh en son, kalbden çıkar. Dolayısıyla kalbin ilimle, bilgiyle değil, sevgiyle alâkası vardır. Ölürken sevdiğini yani Resulullah efendimizi ve onun vârisi olan büyükleri andığı zaman ruhları orada hazır olacağı için dünyadan imanla ayrılır.
Hiç kimse kendi kendine kurtulamaz. Çünkü dünya bir sarmaşık otu gibi insanın her tarafını sarmıştır. Bundan kurtulmak için İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi bir Allah adamını tanımak ve salih arkadaşlarla beraber olmak şarttır.
Akıl ve kalb ayrı birer dünyadır. Bir kitaptan akıl ve kalb yoluyla istifade edilir. Akla, tıpkı teybe doldurur gibi, istediğimiz kadar bilgi doldurabiliriz. Ama kalbin istifade etmesinin şartları vardır. Okuduğumuz kitabın yazarı, kalbi Allah sevgisiyle dolu, yetkili bir âlimse, farkında olmadan bizde dünyaya karşı bir soğukluk başlar ve din kardeşlerimize karşı sevgimiz artar. Bunlar da kalbimizin temizlendiğine alâmettir. O mübarek kalbdeki feyz, bizim kalbimize akar.
İnsan yemek yemezse bir müddet sonra açlıktan öldüğü gibi, kalb de, gıdası olan ilmi alamazsa bir gün ölür. Fakat kalbin gıdasını vereceğim derken zehir verilirse, yani mezhepsiz, itikadı bozuk kimselerin kitapları okunursa, o kötü yazarların kalbindeki zulmet ve pislik, bizim kalbimize akar, kalbimiz zehirlenir ve hattâ ölür de farkına bile varmayız. Onun için, bir kitabın yazarı, içindeki bilgiden daha önemlidir.
Bizi kurtaracak olan beynimizdeki bilgiler değildir. Onları nasıl olsa unutacağız. Ancak büyüklerin temizlediği, nur ve sevgiyle dolu kalbler kurtulacaktır. Büyükler, (İnsanlar helak olmuştur, âlimler hariç. Âlimler de helak olmuştur, ilmiyle amel edenler hariç. İlmiyle amel eden âlimler de aldanmıştır, ihlâsla amel edenler hariç) buyuruyorlar. Demek ki ilim, amel ve ihlâsın üçü de şarttır.
Muhlis, kalbi temizlenmiş ihlâs sahibi insan demektir. Mektubat-ı Rabbânî'nin ve büyüklerin sohbetlerinin tamamı, insanın kalbi içindir. Çünkü kalb kurtulmadıkça insan kurtulamaz. Nitekim insan ölürken beyni durur. Ruh en son, kalbden çıkar. Dolayısıyla kalbin ilimle, bilgiyle değil, sevgiyle alâkası vardır. Ölürken sevdiğini yani Resulullah efendimizi ve onun vârisi olan büyükleri andığı zaman ruhları orada hazır olacağı için dünyadan imanla ayrılır.