Sual: Şerleri yani kötülükleri nefsimiz işlettiğine göre, (Hayır da, şer de Allah’tandır) demek, doğru olur mu?
CEVAP
Sebep olmak bakımından, şer yani kötülük elbette nefstendir, ama yaratmak bakımından, hayır da, şer de Allah’tandır. Nefs kötülüğü ister, sebep olur, Allahü teâlâ da yaratır. Yani kötülükleri de Allahü teâlâ yaratır, O irade eder. Allahü teâlâ irade etmezse, yaratmazsa, sivrisinek kanadını oynatamaz. Başımıza gelen her türlü kötülük, Allah’ın iradesiyle ve yaratmasıyla meydana gelir. Hâşâ, nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de, hayrı da yaratamaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.) [Zümer 62, Mümin 62]
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
(Rabbin, kendi istediğini yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.) [Kasas 68]
Kul belayı hak ederse, Allahü teâlâ da ona bela gönderir. İşte bir âyet meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Allah çoğunu affeder.) [Şura 30] (Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor, ama gönderen yine Allah’tır. Âyetin devamında, Allah çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)
(Sana gelen her iyilik, Allah’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]
Görüldüğü gibi, bu âyette, günahlarınız yüzünden kötülük geliyor buyuruluyor, ama kötülüğü yaratan yine Allahü teâlâdır. Bundan önceki âyette, şerri de Allah’ın yarattığı bildiriliyor. O âyet-i kerimenin meali:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Allah’tan” derler, başlarına bir kötülük gelince de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de!) [Nisa 78]
Hayrı da, şerri de Allahü teâlânın yarattığına inanmak, imanın şartıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizi]
Bid’at ehlinin kimi kaderi, kimi de hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğunu inkâr eder. İmanın şartını altıdan aşağı indirenler olduğu gibi, yediye çıkaranlar da var. Hatta İslam’ın şartı diye bir şey olmadığını söyleyenler de var. Bu hastalık, eski âlimleri suçlamak için, onların üstüne basarak yükselmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Çok çirkin bir iştir. Dinde reform yapmak isteyen türedilerin, önceki âlimleri suçlamasının kıyamet alameti olduğu, hadis-i şerifle bildirilmektedir. Yine Peygamber efendimiz, (Âlimler, Resulullah’ın vârisleridir) buyuruyor. Resulullah’a vâris olan eski âlimleri suçlamak, vârisin sahibi olan Resulullah’ı üzmez mi? Önceki âlimleri suçlama hastalığından kurtulmalıdır.
***
Sual: Ha-mim surelerini okuyan Cennetlik olur deniyor. Öyle bir şey var mı?
CEVAP
Sadece Ha-mim’ler değil, Kur’an-ı kerimin her suresi şefaat eder. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah indinde Kur’andan daha üstün şefaatçi yoktur. Ne Peygamber, ne melek, ne de başkası.) [Taberani]
(Kur’an okuyun! Çünkü kıyamette şefaat eder.) [Müslim]
Kur’an-ı kerimin şefaat ettiği kimse de elbette Cennetlik olur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ha-mim’ler yedidir. Cehennemin kapıları da yedidir. Her biri Cehennemin bir kapısına gelip bekler, “Ya Rabbi, bana inanıp da beni okuyanı bu kapıdan sokma!” der.) [Beyheki]
Bu hadis-i şerifler şartsız bildirildiği için, şartlarını da bilmek gerekir. İlk önce, Kur’an-ı kerimi okuyanın Müslüman ve Ehl-i sünnet olması şarttır. Gayrimüslim veya bid’at ehliyse, hiç faydası olmaz. Bid’at ehlinin ve diğer sapıkların okuması, kendi aleyhlerine delil olacaktır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır.) [Müslim]
Kur’an-ı kerim, okuyanlarına niye düşman olacak? Çünkü Kur’an-ı kerim okuyanın okuduğuna inanması ve onunla amel etmesi şarttır. İnanmayana ve bid’at ehline şefaat etmez, aksine hadis-i şerifte bildirildiği gibi düşman olacaktır.
Her zaman söylediğimiz gibi, şartsız bildirilen hadis-i şerifleri okuyunca, şartsız kabul etmek yanlış olur. Mesela, (Cömert cennete girer) hadis-i şerifi de şartsız bildirilmiştir, yani bazı şartları var demektir. Bu şartlarından en önemlisi, imanlı ve Ehl-i sünnet itikadında olmasıdır.